TÜRKLER VE SÜMERLİLERİN YARATILIŞ DESTANLARI VE EVREN ANLAYIŞI

İlk İnsan "Kişi" nin Yaradılışı

 Yrd.Doç.Dr. Ercüment Yıldırım

Mezopotamya ve Türk evren anlayışının mukayesesindeki birçok öğenin benzeşmesinde Türk ve Sümer toplumu arasındaki ırkı birlikteliğin büyük rolü bulunmaktadır. Bu ırki birlikteliğin en büyük göstergesi Türk ve Sümer dilinde doğrudan ilintisi bulunan 400’e yakın kelime bulunması ile her iki dilde gramer yapıları arasında büyük benzerliklerin olmasıdır. İki toplumun da ortak bir dil ailesine mensubiyetinin yanı sıra dağların kutsallığına inanan Türkler gibi Sümer toplumunun da düz Mezopotamya ovalarında dağlar gibi yükselen ziguratlar inşa etmesi, yaşam coğrafyalarının farkına rağmen evreni algılayışlarındaki benzerliği ortaya koymaktadır. Mezopotamya’nın diğer halkları çevrelerindeki coğrafyalarda dağlar ile karşılaşmış olsalar dahi dağlara kutsallık atfetmemiş, gökyüzüne yaklaşmaya tanrısal bir anlam yüklememiştir. Yönetim anlayışı açısından da Türk ve Sümer toplumlarında birliktelikler görülmüştür. Bunun başında Türklerdeki “Kut” anlayışının yansıması olarak Sümer toplumunda kralların tanrılar tarafından seçildiğini ya da atandığını belirten metinlerin varlığı örnek gösterilebilir

Altay Yaratılış Destanı ve Enuma Eliš’den anlaşıldığı kadarıyla evrenin yapı taşlarının var olması evrenin oluşumunun başlaması için yetmemiş, ilahi bir güce de ihtiyaç duyulmuştur. Altay Türkleri’nde bu ilahi güç Tanrı Ülgen’in varlığı ile açıklanırken Mezopotamya’da Tanrılar An, Enlil ve Enki arasındaki mücadeleye atfedilmiştir. Evrenin yaratılışının açıklanmasında anlatıcının dinleyiciye vermesi gereken cevaplardan biri ise tanrı veya tanrıların neden evreni yaratmayı istemiş oldukları sorusudur. Altay Yaratılış Destanı’nda bir kuş haline dönüşerek gezen Tanrı Ülgen’in konacak bir yer bulamaması üzerine gökten gelen sesin denizden çıkan bir taş üzerine onun konmasını söylemesi; onun yerin ve göğün yaratmasına neden olduğu anlatılmıştır. Bu anlatım, evrenin yaratılma sebebini doğrudan Tanrı Ülgen’in iradesine bağlamıştır. Mezopotamya’da ise yaratılış An, Enlil ve Enki arasındaki savaşın sonucunda Tanrı An’ın göğü Enlil’in ise yeri ele geçirmesi yani hâkimiyet alanlarını belirlemesine bağlanmıştır.

Altay Türklerinde Tanrı Ülgen, toprağı üzerinde gördüğü balçığın insan olmasını düşündükçe balçık insan suretine dönüşmüşken, Mezopotamya’da Tanrı Ninmah ve Tanrı Nammu insanları çamurdan, tanrılara hizmet etmesi için yaratmıştır. İnsanın yaratılışının iki toplumda birbirinden farklı nedenlere dayanması toplumların yaşayışı, geçim kaynakları ve inançları ile alakalıdır. 

Mezopotamya ve Türk evren anlayışlarının ayrıldığı nokta ise gök cisimlerinin neyi ifade ettiğinin açıklanmasıdır. Türkler gök cisimlerinin bizatihi kendisine kutsiyet vermiştir. Özellikle Kutup Yıldızı göğün direği ve ruhlar dünyasının kapısı olması dolayısıyla önemlidir. Mezopotamya’da ise gök cisimleri tanrılara atfedilerek kutsallaştırılmıştır. Her tanrı sahip olduğu düşünülen özelliklerine göre bir gök cismi ile birlikte anılmıştır. Daha açık bir ifade ile bir kam (şaman) aya baktığında kutsanmış ayı gördüğünü düşünürken; bir Mezopotamya ruhban sınıfı mensubu aya baktığında Tanrı Sin’in yansımasını izlediğini varsaymıştır.

Makalenin Tamamı

Türk Destanlarında Evren Tasarımı


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

GÖKTÜRK DÖNEMİ KIYAFETLERİ

ANTİK MISIR VE TÜRKLER

KARYALILAR, KAR'LAR, LELEGLER