Kayıtlar

2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

TÜRK BİLİM İNSANI BİRUNÎ

Resim
  Türk Bilim İnsanları'nın Heykelleri : Birunî, Ali Kuşçu, Harezmi, Uluğ Bey; Semerkand Medresesi Özbekistan Taşkent Prof. Dr. İbrahim Agâh Çubukçu Biruni çağının çeşitli bilimleri hakkında derinliğine araştırma yapan dünyanın sayılı bilim adamlarındandır. Bilimsel yöntemi benimsemesi, çağına göre büyük bir aşamadır. Bıkmadan deney yapması, deneylerden sonuç çıkarması, olaylar arasında bağ kurması, nesnel davranması, kritik bilimsel bir zihniyete sahip olması dikkati çekmiştir. Hurafelere önem vermemiş, aklı esas almıştır. Ortaçağda özgür düşünceyle araştırma yapmağa başlamıştır. Bilimle imanın sınırlarını çizmesini bilen Biruni, inanan bir Türk düşünürüdür.  Alemin öncesizliği görüşünü reddetmiş, İlk Neden'in yani Tanrı'nın varlığını doğrulamıştır. Zamanın sınırlı olduğunu belirtmiştir. Ayrıca ahlak felsefesi üzerine eğilmiş ve insanın değerini belirtmeğe çalışmıştır. Bütün bu nedenlerle. Biruni, Türk bilim ve düşünce tarih...

GÖKTÜRK DÖNEMİ MADENİ SİLAHLARI

Resim
  Doç. Dr. J. Özlem Oktay ÇEREZCİ Göktürkler, özellikle VI-VIII. yüzyıllarda Dağlık Altay, Kırgızistan, Kazakistan, Moğolistan,Tuva topraklarında varlık göstermişler, sözü edilen coğrafyada önemli sanat eserleri ortaya koymuşlardır. Bunlar arasında maden işçiliği de diğer sanat dalları gibi Göktürkler için ayrıcalıklı bir yere sahiptir. Özellikle demiri çok iyi işlemesini bilen Göktürler bu yeteneklerini silahlarına yansıtmıştır. Göktürk Dönemi silahları kullanım amaçlarına göre “Saldırı” ve “Savunma” silahları olarak iki ana gruba ayrılmaktadır. Saldırı Silahları “Yakın Mesafe” ve “Uzak Mesafe” silahları bakımından iki alt gruba sahiptir. Yakın Mesafe Silahları da kendi içinde “Kesici- Delici”, “Delici” ve “Vurucu” olarak üç gruba ayrılır. Yakın Mesafe Kesici-Delici Silahları: “Meç”, “Uzun Kılıç”, “Eğri Kılıç”, “Kama”, “Bıçak”; Yakın Mesafe Delici Silahları: “Mızrak”; Yakın Mesafe Vurucu Silahları: “Savaş Baltası”, “Keser” ve “Gürz”dür. Uzak Mesafe Silahı Göktürk...

ORTA ASYA’DAN DOĞU AVRUPA’YA ERKEN DEVİR TÜRK SANATINDA RUNİK YAZITLI /TAMGALI MADENÎ KAPLAR

Resim
  Avar/Peçenek Türklerinin Nagyszentmiklos Hazinesi ; Viyana ve Budapeşte Sanat Müzesi Doç.Dr. J.Özlem Oktay Çerezci Türkler’de maden sanatı oldukça önemli bir yere sahiptir. Erken devir Türklerinde gerek gündelik hayatta kullanılan gerekse ritüel amaçlı olarak karşımıza çıkan araştırma konusu madeni kaplar, bu anlamda Türk kültürü için bütünleyici ve ayrıcalıklı özellikler barındırmaktadırlar. Söz konusu madeni kapların bazıları ise runik yazıtlara ve/veya tamgalara sahip olmaları ile dikkat çekmektedirler. Çünkü yazıtlar ve tamgalar aidiyet göstermeleri ile bir tür imza olarak düşünülebilirler. V.I Maljusenko Özel Kolleksiyonu, İki Gümüş Kaptan Biri, İki Adet Dağ Keçisi Tamgası Kaidenin Altında Yer Almaktadır. Türk sanatında Asya Hunlarında, Avarlar, Peçeneklerde, Orta ve İç Asya toprakları ile Doğu Avrupa’da rastlanan Runik yazıtlı ve/veya tamgalı madeni kaplar, ortak özelliklerinin yanı sıra, gerek biçim gerekse süsleme açısından...

ORTA ASYA’DA ÖLÜ KEMİĞİ MUHAFAZA KAPLARI (OSSUARY / NAVS)

Resim
Prof. Dr. Yaşar ÇORUHLU Orta Asya’da Türk Sanatı’nın M.Ö. ki dönemlerden itibaren gelişimi, Proto-Türk, Hun, Göktürk, Uygur vb. çeşitli Türk devirlerini içerecek şekilde ve her türlü ayrıntısıyla henüz ortaya konulamamıştır. Oysa günümüzde Türklerle ve Türk bölgeleriyle ilgili kazılar ve araştırmalar sonucunda elde edilen kalıntı ve sanat ve kültür değeri olan nesnelerin sayısı gün geçtikçe çoğalmakta ve büyük miktarlara ulaşmaktadır. Bununla birlikte sözü edilen bu büyük malzeme grubunun, Türk Sanatı Tarihi ve Arkeolojisi açılarından değerlendirilmesi, önemli sorunlar ve zorlukları bünyesinde barındırmaktadır. Bahsedilen şekilde, bazı değerlendirme zorluklarının olduğu sanat ve kültür nesnelerinin bulunduğu bir grup eser de ölü kemiği-kalıntısı saklama kaplarıdır. Bunlar batı literatüründe “Ossuary” ve Ortacağ Araplarında “Navs” denilen ölü insan kemiklerinin ve bazen de kutsal sayılan kalıntıların saklandığı muhafazalardır. Daha çok, Hindistan’dan doğarak Orta ve İç...

GÖKTÜRK DEVRİ KÜPELERİ

Resim
  Doç.Dr. J. Özlem Oktay Çerezci  Göktürk Devri’nde küpe takma, gerek kadınlar gerekse erkekler arasında oldukça yaygın bir gelenektir. Bunu, sadece mezarlarda arkeolojik malzeme olarak ele geçen küpelerden değil ama aynı zamanda taş heykeller, duvar resimlerinde, vb.de, özellikle savaşçı erkeklerin tasvirinde karşılaştığımız örnekler desteklemektedir. Bu küpeler halka form dışında çoğunlukla küre ya da damla şeklinde pandantiflere sahip biçimde karşı mıza çıkmaktadırlar. Konumuzu oluşturan Göktürk Devri küpelerinin çalışılmasındaki amaç, Moğolistan, Hakasya, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Minusinsk Havzası ve Altaylar başta olmak üzere Göktürk Devrinde oldukça geniş bir coğrafyada görülen bu küpelerin düşüncemize göre Göktürk sanatı için önemli bir zincir halkasını oluşturmasıdır Makalenin Tamamı  

MOTİFLERE DÖNÜŞMÜŞ TÜRK DAMGALARI

Resim
  Prof.Dr. Remzi Duran Mülkiyet, aidiyet ve bağımsızlık unsuru olarak neredeyse insanlık tarihi yaşıt olan Tamga-Damga, hiç şüphesiz Türk kültürünün de vazgeçilmez uygulamalarındandır. Damgalar-Tamgalar; boy-soy birliği, millet mensubiyeti ve kutsallık ifadesi işaretler olarak Türk tarihinin erken devirlerinden itibaren hemen her türlü malzemede karşımıza çıkmaktadır. Ancak, zaman içerisinde bazıları harflere dönüşerek yazıya geçmiş, bazıları da geometrik süslemeleri oluşturan kompozisyonlar içerisinde esas anlamından kısmen uzaklaşarak kompozisyonun bir elemanına dönüşmüştür. Özellikle 12. yüzyıldan sonraki geometrik süslemenin yapıcısı muhtemelen ne yaptığının farkında olsa da, daha sonraki zamanlarda onu seyredenler aynı anlamı okumakta zorlanmakta, hatta okuyamamaktadırlar. Makalenin Tamamı Rahmetli Servet Somuncuoğlu ile Söyleşi  Türk Damgaları  

DAMGALARIN GÖÇÜ BELGESELİ

Resim
  Kaya resimlerini ekranlarınıza getiren Damgaların Göçü belgeselinin 1. bölümünden... Ankara’nın Güdül ilçesi Salihler köyü yakınlarında, Düdük Dağı çevresinde bulunan kalıntılar, 1071 yılından çok öncelere dayanıyor. Belgesel, geçmişi milattan önceki yıllara uzanan Anadolu’nun bağrındaki Türk izlerini dünyaya sunuyor. Türklerin Anadolu’ya gelişine dair yazılmış tarih bilgilerini sorgulatacak olan belgeselle dünyaya ilk kez sunulacak kalıntılar arasında iki Kağan Kurganı da var. Yönetmen Servet Somuncuoğlu, Damgaların Göçü ile kayıt altına alınan bu kurganları, Orta Asya’daki benzerleriyle karşılaştırıyor.

KARLI DAĞLARDAKİ SIR BELGESELİ

Resim
  Belgeselle birlikte Orta Asya’daki Saymalıtaş’ta yer alan 10 bin Kaya üzerine çizilmiş 100 bin Kaya resmi gün ışığına çıkıyor. Yapımcılığını Servet Somuncuoğlu’nun üstlendiği belgesel için Rusya, Moğolistan, Kazakistan, Kırgızistan, Azerbaycan ve Türkiye’de yapılan çalışmalarda incelemeler 138 gün, çekimler ise 93 gün sürdü. Tanrı Dağları’nın uzantısı olan Ala Dağlarda, 3 bin 500 rakımdaki Saymalıtaş’ta yer alan on bin Kaya üzerindeki yüz bin Kaya resmi, dünya televizyonları arasında ilk kez TRT tarafından görüntülendi ve böylece tarihin gizem dolu sırlarına ulaşılmaya çalışıldı. Otuz ayrı alanın mukayeseli görüntü ve bilgilerinin yer aldığı belgesel için kat edilen yollar ve ülkeler oldukça kabarık. Orta Asya adeta didik, didik edildi belgesel için. Orhun Abideleri’nden başlayan araştırmalar Gobi Çölü’ne kadar uzandı ve Kaya resimleri macerası önemli ipuçlarına ulaşılmasını sağladı. Saymalıtaş’ta tam 10 bin Kaya üzerindeki 100 bin resim dünyada ilk kez TRT Televizyonu ta...

ESKİ UYGUR TÜRKÇESİNDE KÖŊÜL (GÖNÜL) SÖZÜ

Resim
  Bezeklik Bin Buda Mağarası Duvar Resimlerinde Uygur Prensesi, "Asiatische Kunst" Müzesi Berlin Yrf.Doç.Dr. Hacer Tokyürek Eski Uygur toplumu Türk kültür tarihi açısından önemli bir yere sahiptir. Uygurlar, hayatlarını mensup oldukları dinler ekseninde oluşturmakla birlikte, bu dinlerde kullanılan kelimeleri ve ifadeleri de kendi dünya görüşleriyle bağdaştırmışlardır. Burada konu olarak seçilen köŋül kavramıyla ilgili ifadeler hem dinî nitelik taşı makta, hem de Uygur toplumunun dünya görüşünü ortaya koymaktadır. Eski Uygur Türkçesi metinlerinde yer alan gönül kavramı, ayrıntılı bir şekilde incelenmiş olup taranan metinlerden 165 farklı ifadeye yer verilmiştir. Eski Uygur Türkçesindeki gönül kavramı Budist Türk çevrede oluşturulmuş olan metinlerden faydalanılarak Budizm esasına göre tasnif edilmiştir. Buna göre Eski Uygurcada köŋül kaçıg “gönül organı”, köŋül biligi “gönül bilgisi, bilinç” gibi terimsel ifadeler, gönlün altı ...

İSKİTLERİN DİNİ İNANÇ VE ADETLERİ

Resim
İskit Türkleri'ne ait Alexandropol Kurganından çıkan ve kötü ruhları kovduğuna inanılan bronz çıngırak Hermitage Müzesi   Prof.Dr. Taner Tarhan Makalemizde izah etmeye çalıştığımız, bu dini inanç ve adetler, bizim için çok ilgi çekici ve bize çok yakındır. Zira, menşeleri Orta Asya olan "İskitler" ile Gôktürkler, Hunlar ve Oğuzlar arasındaki inkar edilemiyen bütün bu benzerlikler, bir tesadüf eseri olmasa gerekir maalesef, batı müelliflerinin hemen hepsi, bu yakın bağları objektif olarak ilimin emrine sunmaktan kaçınarak Orta Çağ'ın klasik deyimi ile, " barbar.. diye vasıflandırılan Türk'ler'i "köklü bir medeniyetten yoksun"diye tanıtmaya çalışmışlardır. Bütün göçebelerde ve dağlı kavimlerde olduğu gibi İskitler’de de “ruha inanış” düşüncesi köklü bir geleneğe bağlı olmalıdır. Zira bütün hayatları, tabiatla mücadele ve kaynaşma olan bu insanlar, zaman zaman bir takım korkunç veya garip tabiat olayları ile karşılaşmışlar ve izah edemedikl...

DEVLET-CENNET KUŞU HÜMÂ

Resim
  Anka (Hümâ) ile Ejderhanın savaşı, 15. yy Türk Halısı  Pergamon (Bergama) Müzesi-Berlin Bazı Türk lehçelerinde Kumay, Umay şeklinde kullanılan Hümâ, Farsçada Hümâ ve Hümây, Anadolu Türkçesinde ise Hümâ ya da Hümâ biçiminde kullanılır. Devlet kuşu, cennet kuşu, talih kuşu adlarıyla bilinen Hümâ'nın özellikleri, yaşadığı yer ve Hümâ ile ilgili inançlar çeşitlilik göstermektedir. Bazı ortak özellikleri dolayısıyla Anka, Simurg, Garuda, Kaknus ve Phoenix gibi diğer efsanevî kuşlarla karıştırılan Hümâ'nın sürekli karlarla örtülü bir ülkede, Çin Cezayiri'nde, Hint Okyanusu adalarında, Kaf Dağı'nda, Hindistan'da, Deşt-i Kıpçak'ta, Bahr-ı Muhitde, Hıta-Hoten bölgesinde yaşadığı yolunda çeşitli rivayetler bulunmaktadır.    Özbekistan Armasında Hüma Hümâ'ya devlet kuşu denilmesi ile hümâyun kelimesinin hükümdar, padişah anlamlarını kazanması Hümâ'nın gölgesi ilgili inançlardan kaynaklanır. Halk in...

ESKİ TÜRK DÜNYA GÖRÜŞÜNDEKİ “KUT” VE “KARGA” KAVRAMLARI

Resim
  Kazakistan Almatı yakınlarında çıkarılmış olan ve karga motifi barındıran Saka (İskit) dönemi şamdanı Nurbolat BOGENBAYEV, Aydın CALMIRZA Makalede eski Türklerin geleneksel dünya görüşündeki “kut” kavramı mitolojik ve arkeolojik açıdan değerlendirilmeye çalışılmıştır. Kut kavramı Türklerin dünya görüşünde, yaşamında ve aile gelişiminde önemli rol oynamıştır. Kut kelimesi sadece bereket-birliğin, zenginliğin ve baht-rızkın ifadesi değil, aynı zamanda Tanrı’nın lütfu olarak düşünülmüştür. Kut kavramının ikinci bir anlamı da onun, insanın canı ve ruhu olarak da düşünülmesidir. Türk milletleri Kut kelimesini özel isimlerin kökü olarak da kullanmışlardır (kutun isimleri de olumlu şekilde etkileyeceğine inanmışlardır): İlteriş Kutluğ Kağan, Kutluğ-Demir, Kutan (Kıpçak Hanı Kotan), Kuttuk-Seyit, Kutum-Nazar, Kut- pan, Kuttu-Bek, Kutluğ Boyla Tarhan vs. Ayrıca, “kut” kavramı herhangi bir kuş ile ilişkili olarak da değerlendirilebilir. Çünkü Türk halklarında “kutu uçtu”, ...

KAYALARIN ÜZERİNDE OTURAN İSKİT KRALI TASVİRLİ KERKİNİTİS BRONZ ŞEHİR SİKKESİ

Resim
  Chastye Kurganı buluntusu gümüş İskit çanağından detay; kayaların üzerinde baltasına yaslanarak oturan İskit savaşçı tasviri;Hermitage Müzesi Hamza ŞEKER  Kadim Türk Tarihi'nin nümismatik malzemeleri ise hem sayıca az olmaları hem de çok ilginç tipolojiye sahip bulunmaları hasebiyle son derece önemlidir. Türk Eskiçağı'nın en erken tarihli sikkeleri Turanî bir kavim olduğu tarihî (Herodotos: IV, 11; Tarhan 2002: 904; Karatay 2003: 151-156; Karatay 2013: 32-34) ve arkeolojik delillerle sabit bulunan İskitler'in Batı koluna aittir. Bu medeniyetin en ayırt edici vasfı olan pantolonlu İskit=Türk savaşçı tipi ni içeren sikkeleri ise sınırlı sayıdadır. Çeşitli vesilelerle gün yüzüne çıkan birçok sanat eseri üzerinde resmedildiği görülen pantolonlu İskit=Türk savaşçı tasvirinin bire bir nümismatik (* ) eşleşmesi durumundaki bu benzersiz sikke tipleri İskit savaşçılarının en belirgin özelliği olan kaftanvari ceket, pantolon ...

İSLAMİYETTEN ÖNCE KAFKASYA’DA TÜRKLER

Resim
  Kaynak Yrd.Doç.Dr. Zekiye Tunç Türklerin Kafkasya’daki varlığı Proto Türk kavimleri ile ilişkilendirilen MÖ IV. bin yılına tarihlenen Nalçık mezarlığı kadar eskidir diyebiliriz. Kurgan yapma geleneği Türklerde eski çağlardan itibaren mevcuttu. Bu sebeple Asya’daki Türk kurgan yapılarına Kafkasya’da da rastlanılması bölgeye kuzeyden göçlerin olduğu yönünde olasılıkları doğurmuştur. Türkler yayıldıkları bölgelere kültürlerini taşımışlar ve kendilerinden izler bırakmışlardır. Kurgan geleneğinin yanında balbal ve benzeri dikili taşları içeren kültür varlıklarını batıda İberik yarımadasından doğuda Moğolistan’a kadar geniş bir alana yaymışlardır. MÖ III. binyıla tarihlendirilen taşlar Kırgızistan, Kazakistan, Kafkasya, Altay, Sibirya, Tuva yöresi ve Moğolistan gibi bölgelerde bulunmuşlardır. Türklerin kültür mirası olan kaya resimleri Kafkasya’nın bir parçası olan Doğu Anadolu’nun çeşitli yerlerinde tespit edilmişlerdir: Erzurum’da Cunni, Kars’ta Camuşlu, Geyiklitepe, K...

TÜRK MİTOLOJİSİNDE ALTINDAĞ VE AKDAĞ

Resim
  Nikolaj K. Roerich 'in "Orta Asya'nın Sesi" Tablosu Prof.Dr. Bahaeddin Ögel Türk Mitolojisi II (MEB Yayınları : 2205, İstanbul 1977) Kitabından Yüksek dağlar Tanrıların yeri olarak kabul edilirdi. Bu inanış, Türkler arasında çok yayılmıştır. Bu konu ile ilgili kayıtları, eski İran kaynaklarında bile bulabiliyoruz. Biliyoruz ki eski Türkler, ölen Türk büyüklerini, yüksek dağ tepelerine gömerlerdi. Altay dağlarındaki rastlanan kurganların çoğunun, yüksek dağlarda bulunmasının bir sebebi de bu idi. Bazı dağlar da, böyle Türk büyüklerine mezarlık ettikleri için şöhret bulmuşlardı. Meselâ Göktürk yazıtlarının bahsettiği "tinesi oglı yatıgma tag", yani "Tinesi Oğlu'nun yattığı dağ", bunlardan birisidir. Eski Türkler, çok yüksek dağlara "Kan" adını verirlerdi. Uygur iline yakın, çok yüksek bir dağa da "Altun-Kan" derlerdi. "Altın" gibi dağlardan da, çok söz edilirdi. Göktürk...

ESKİ BİR TÜRK BOYU MÜYTENLER

Resim
  İskit (Saka) Türklerinin Prensi Altın Adamın Başlığı "Saukele" ve Günümüzdeki Gelin Başlığı Haline Dönüşmüş Şekli Prof. Dr. Ahmet Nahmedov    Yoğun olarak Karakalpakistan Özerk Cumhuriyeti‟nin Tahtakapır ve Muynak bölgeleri ile Özbekistan‟ın Semerkand bölgesinde yaşayan ve ayrıca Afganistan ve İran‟da da yaşadıkları bilinen Müytenler gerek dil ve antropolojik özellikleri, gerekse gelenek, görenek ve halk kültür açısından ilginç özellikler göstermektedirler. Yüzyıllar boyunca Karakalpaklar ile aynı coğrafyayı ve kaderi paylaşmalarına rağmen kendilerini farklı bir boy olarak görmüş; 20. yy. başlarına kadar endogami (iç evlilik) ilişkilerini tercih etmiş; eski tarihlerini ve şimdiki vatanlarına göçlerini efsanelerine yansıtmışlardır.   Efsaneler bir Türk boyu olarak Müytenlerin Doğu‟dan Batı‟ya değil tam tersi Batı‟dan Doğu‟ya göçlerini anlatmaktadır ve asıl bu açıdan ilgimizi çekmiştir.   Müyten efsaneleri sadece bu etnik grubun değil, genel...

CHOU'LAR VE BU DEVİRDE TÜRK'LERDEN GELEN "GÖK DİNİ"

Resim
  Konfiçyüs Türk müydü? Dr. Muhaddere. N. Özerdim. En yeni araştırmalara dayanan W. Eberhard ise, Çin’de çok büyük bir medeniyet kurmuş olan Chou’ların (M.Ö. 1050-247) bir Türk kabilesi olduğunu, ailede pederşahi (ataerkil) bir sistem getirdiklerini ve “Gök Dinine sahip oldularını ve kültürlerinin Yang Shao kültürüne çok yakın olduğunu kabul eder. Yaklaşık olarak M.Ö. 2500 yıllarında Çin’de tek bir devlet ve tek bir uygarlık şekli görülmeden önce, ayrı ayrı yerli halkların yaşadığını görüyoruz. Belirlenen bu 6 yerli kültürden birisi kuzey-batı yani proto-Türk kültürüdür ki, sonradan çoban kültürü olmuştur. En önemlisi hayvanları at idi. Evleri yuvarlak çadırdı. Dinler gökle ilgili astral bir karakter taşımakta idi. Bu kültürün merkezi Kansu, Shensi idi. Bu kültürü taşıyanların bu günkü Türklerin ataları olduğunu tespit edebiliyoruz. Makalenin Tamamı Çin’de Türk Medeniyetinin Kıdemi

HİPPOS İLE HİPPACE (İSKİTLERİN TÜRKLÜĞÜ)

Resim
İskitler hakkında bilgi veren önemli kaynaklardan birisi de Hippokrates’in eseridir. MÖ 460-377 tarihleri arasında yaşayan Hippokrates, antik adıyla Kos, günümüzdeki adıyla İstanköylüdür. Kendisine tıptaki başarılarından dolayı “tıbbın babası” unvanı verilmiştir. Kendisinin tıp alanında derlemiş olduğu “Corpus Hippocraticum” adlı büyük eseri, günümüze kadar ulaşmıştır. Hippokrates’in yukarıda adı geçen eserinden başka kitapları da bulunmaktadır. Bunlardan biri de “Havalar, Sular ve Mevkiler” adlı eseridir. Bu eserin Grekçe aslıyla birlikte Fransızca tercümesi, Hippokratous, Hippokratous to peri aeron, hydaton, topon..., Parisioi, 1816’da neşredilmiştir. Ayrıca, “The Loeb Classical Library” serisi içinde, Grekçe aslıyla birlikte İngilizcesi verilmiştir. Bu çalışma W. H. S. Jones tarafından yapılmıştır. Türkçeye henüz tercümesi yapılmamış olan bu eserin, bazı bölümleri Galip Ataç’ın “İskitlerde Hekimlik” adı altında yapmış olduğu bir çalışmasında verilmiştir. Hippokrates, “Havalar,...

KİMMERLERİN TÜRKLÜĞÜ

Resim
  Kimmerlerden Kaldığı Düşünülen Sinop Eski Tersane Kapısı Petroglifi Prof. Dr. Necati DEM İ R Kimmerler, Ural-Altay kökenli bozk ı r göçebelerinin bat ı koluna mensupturlar. Eski Çağ'daki Türk Kültür Tarihi'nin ilk temsilcilerindendir. Arkeolejik bulgulardan elde edilen bilgiler, onların ilk Türk devletlerinden biri olduğunu ortaya koymaktadır . M.Ö. II bin yıl başlarından itibaren M.Ö. 8.yüzyıla kadar merkezi Kırım olmak üzere Karadeniz'in kuzeyinde yaşam ı şlardır .Frig Devleti'ni yıkan Kimmerler, batı yönde Lidya Devleti'nin sınırına yaklaşırlar. Daha sonra İç Anadolu'da bir bozkır devleti kurarlar. Oradan Karadeniz sahillerine ulaşırlar. Amasya Gümüşhacıköy'ün eski ismi olan K ı meri , büyük bir ihtimaller Kimmerlerin mirasıdır. Sinop ve çevresinin onlar tarafından ele geçirilmesi antik kaynaklarda anlatılmaktadır. Kimmerler, Karadeniz Bölgesi'nde doğuda Trabzon,batıda Karadeniz Ereğlisi'ne kadar yayılır...

FRANK’LAR, MAKEDONLAR, TRUVALILAR (TROYALILAR ),TÜRKLER

Resim
  ATEM Askeri Tarih Şube Müdürlüğü Tarih Uzman ları Nurcan ASLAN, Fatma İLHAN Ortaçağ’ın tarihçilerinden olan Fredegar; Romalılarla birlikte Frankların, Makedonların ve Türklerin de aynı soydan geldikleri hakkında iddiaların olduğunu bildirmektedir. Fredegar’a göre, Truva’dan kaçanlar birkaç gruba ayrılmış, bir grup Makedonya’ya giderek Kral Philippos ile oğlu Büyük İskender zamanlarına kadar çok güçlü bir askerî kuvvet oluşturmuştur. Diğer bir grup da kendilerine Francio adlı bir kral seçerek “Frank” ismini almış ve Avrupa’da Ren, Tuna ve deniz arasına yerleşmiştir. Ayrıca Makedonların da aynı soydan geldikleri kabul edilmiş ve bağımsız bir şekilde yaşadıkları belirtilmiştir. Fredegar, Türk halkının da Truvalıların soyundan geldiğini belirterek: ”Bunlar (Türkler), Frankların yaptıkları sayısız savaşlar sırasında Asya'da dolaşıp, nihayet Avrupa'ya girdiklerinde onlardan ayrılıp, okyanus ile Trakya arasında Tuna kıyılarına yerleşen koludur. Bunlar kendilerine Torquotus adl...

PELASG'LAR

Resim
  Adile Ayda Herodot'un Kreston'daki Pelasglarla Çanakkale'dekilerin, yani ayrı ayrı coğrafi bölgelerde oturan bu iki grubun aynı dili konuştuklarını söylemesidir. Tarihçi üçüncü bir grup olarak Atinalı Pelasglardan söz eder, ki bunlar soy bakımından Pelasg oldukları halde, Yunanlılarla komşuluk dolayısıyla, yunanca konuşmaya başlamışlardır. Şu halde, bu grubu oluşturan Pelasg'lar, Roma hakimiyeti altına girdikten sonra Lâtin dilini kabul etmiş, Daçya'lılar, yani Romanyalılar gibi veya Türk soyundan olup, adları da bir Türk adı olmasına rağmen, ortodoks olduktan sonra slavca konuşmaya başlayan Bulgarlar gibi idiler. Pelasgların dini hakkında Herodot şunları söyler: "Eski zamanlarda Pelasglar kurban kesme törenlerinde dua ederler... fakat bu tanrılara ad veya lâkap vermezlerdi. Pelasgların sadece din alanında değil, mimari alanında da Yunanlılara hocalık ve öncülük ettiği anlaşılıyor. Herodot eserinin VI ncı bölümünde Atina'lıların Akropol'ün etrafı...

ALTIN USTASI TÜRK İSKİTLER

Resim
İskit Türklerinin Eserlerinden, Hermitage Müzesi   Prof. Dr. M. Taner Tarhan Asurlular Kimmerler 'i “Gimirrai”, İskitleri “İskuza/Asquzai” olarak adlandırmıştır. Urartularsa Kimmer ve İskitleri “İşqigulu” adıyla tanımlamaktadırlar. Grek kaynaklarında “Skyt”, Persçe gibi doğu dillerinde ise “Sak”; ya da başka örneklerde olduğu gibi “Saka”, “Caha” gibi adlarla tanınırlar. Bu bilgiler daha sonra Kutsal Kitaplara yansımıştır: Anadolu'ya Kuzeyden gelen diğer toplumlarla birlikte adları geçmektedir ve bunlar Nuh Peygamberin oğlu Yafes'ten türemişlerdir (Ahdi Atik/Tevrat, Genesis 10; Ezekiel 38,6: “Gomer”=Kimmer; “Askenaz”=İskit . Akadca İşquzai adında da -quz-,-quzai- o dönemki “Oğuz” adının arkaik sôyleyişinin, çivi yazısındaki şekli olduğu şüphesizdir. Tarihi bir gerçek olarak da şunu vurgulamak istiyoruz: “İskit”/“Saka” adları “Türk” adı ile eşdeğerdedir. İskitler, Eskiçağ‟da “politik güç” olarak tarih sahnesinden çekildikleri halde, Orta çağ‟da, mesela Bizans kaynak...

İLK TÜRK DEVLETLERİNDE BÜROKRASİ

Resim
  Necati Gültepe Apa: Kitâbelerde büyük baba ve atalar manasında kullanıldığı gibi, sayın veya büyük anlamına gelen bir unvan olarak da taşınmıştır. Apa Tarkan gibi. Bu, Türklerde aile teşkilatı ile ilgili kelimelerin (atabeg, ağa, dayı gibi), devlet hayatında unvan olarak kullanılması ile ilgili en eski misâldir. Yenisey Kitâbelerinde apa'nın, yine unvan olarak, yaygın bir şekilde kullanılmış olduğu görülür. Baga: Büyük unvanlardan olup daha çok Tarkan unvanı ile birlikte taşınıyor. Beg: Kitâbelerde asiller manasında kullanılmıştır. "Dokuz Oğuz bodunu ve beyleri bu sözümü iyice işit sağlamca dinle." Bilge: Bilgili, akıllı demek olup en büyük unvan veya en büyük unvanlardan biridir. Bilge, kağanlar ve hatunlarca en çok tanınmış unvanların başında gelir. Boyla: Eski bir unvan olduğu ve Proto-Bulgarca kullanıldığı söyleniyor. Tonyukuk'un unvanları arasında boyla'da görülüyor. Bilindiği gibi Boyla Slav dillerine de girmiştir. Buyruk: Kağanı...