Kayıtlar

Ocak, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

MÜHENDİS BAŞI EBÜ’L İZ İSMÂİL EL-CEZERÎ

Resim
Prof. Dr. Mustafa TEMİZ Sibernetik, bir haberleşme, kontrol, denge kurma ve ayarlama bilimidir. Modern sibernetiğin kurucularından sayılan İngiliz nöroloji Profesörü Dr. Ross Ashby, 1925 yıllarında üstün denge durumunu ortaya attığı zaman, otomatik olarak işleyen sistemlerin üstünde, bunları kontrol eden sistemlerden söz etmişti. Hâlbuki bu bilginden tam 800 yüzyıl önce bir Türk Bilim Adamı olan Ebü'l İz İsmâil El-Cezerî, (?-1206), otomatik çalışan sistemler üstünde, bunları otomatik olarak kontrol eden denge durumu sistemlerini kurmayı başarmış ve bunları çalıştırmıştır. Ebu'l İz el-Cezerî, Diyarbakır'da Artuk Türkleri zamanında yaşamış bir ilim adamımızdır. Ebu'l İz, Kitabü'l Hiyel, ”Görüntüler Kitabı”, adlı eseri ile Sibernetik ilminin ilk kurucusu olmuştur. Zamanımızdan 8 asır önce Diyarbakır'da Artuklu Hükümdârı Sultan Mahmut bin Mehmet bin Karaaslan, sarayın başmühendisi olan El-Cezerî'yi huzûruna çağırarak şöyle der:  “Mühendis Başı!..”  “Bilir...

ALTAY VE TELEÜTLERDE 12 HAYVANLI TAKVİM

Resim
  L. KARUNOVSKAYA Çev. Reshide ADZHUMEROVA Emine ATMACA 1927 yılında Kuznets bölgesi Boçatı nehri kenarındaki Çelukoy köyünde ikamet eden Teleütler üzerinde süren etnografik çalışmalar esnasında jıl „takviminin‟ kopyasını çekme fırsatım olmuştu. Takvim, Teleüt Serapion Şadeyev‟e (kendisi, Altay‟da yeni bir dini akım olan Burhanizm‟in taraftarlarından biridir.) aitti. Takvim, beyaz kâğıdın ¼ „ünde yer almış ve siyah kurşun kalem ile çizilmiştir. Bu takvim, Serapion‟un eline ihtiyar bir Teleüt‟ün vefatından sonra geçmiştir. Serapiona‟a ihtiyar Teleüt bu takvimi atalarından öğrendiği gibi nakletmiştir. Jıl, bir dairedir.Bu dairenin etrafında 12 figür vardır. Yıl sayımı küjül (Radlof sözlüğünde büyük fare~lağım faresi ) fare figüründen başlar. Bu figür, takvimin yukarısında sağda yer almaktadır. Farenin ardından saat yönünde inek uy~üy , sonra kaplan pars, sonra tavşan koyon, ejderha ulı, ( Bu figür, kuş şeklindedir. Serapion Şadeyev‟in anlattığına göre “ördeğe benzer, bat...

DEMİR KAPI (DERBENT)

Resim
  Derbent Maveraünnehir, Kaynak : wiki Dr. Imre Baski Türk runik harfli yazıtlarda Temir kapïγ (‘Demirkapı’) toponimi sık sık anılmaktadır. En meşhur "Demirkapı" hiç şüphesiz Köktürk yazıtlarının demin adı geçen Maverünnehir'deki Baysun-tau dağında bugünkü Derbent adlı köyün yakınında, eski Semerkant-Tirmiz (Termez) yolu boyunda bulunmaktadır. En erken anılması boğazdan 630'da geçen ve yöreyi şu sözlerle anlatan meşhur Çinli seyyah Hiuan-tsang'a aittir: "Güneydoğuda, dağlarda, yaklaşık iki yüz li katetti ve Demir Kapı'ya girdi. Sağda ve solda olağanüstü yükseklikte, birbirine paralel iki dağ arasında bulunan boğazlara bu ad verilmiş. Dağlar çok dar ve üstelik dik uçurumlarla çevrili bir keçi yolu ile birbirinden ayrılmış. Bu dağların her iki yamacı da, demir renkli birer taş duvar görünümünde. Geçit yerine, demirle sağlamlaştırdıkları iki kanatlı bir kapı yerleştirmişler. Kapı kanatlarına da bir sürü demir çıngırak asılmış, aşılması güç ve çok iyi kor...

ZAZA'LAR

Resim
  Atlas Dergisi Eylül 2014/Sayı 258 Yrd. Doç. Dr. Melek ALPAR “Zaza” isminin nereden geldiği hakkında çeşitli söylemler bulunmaktadır. Bir söyleme göre, Oğuzhan’ın torunlarından birisinin ismi “Za” olarak kayıtlıdır. Bazı kavimlerde anlamı kuvvetlendirmek için tek heceli isim tekrar edildiği bilinmekte olup, Hitit isminin Hi-Hit söyleminden oluşması gibi Za’ya ait boy anlamında Zaza denildiği tahmin edilmektedir (Türkdoğa n 2008:193). Çinliler Göktürkleri “Su”ların torunları olarak bilirler. İranlılar ise “Su”lara Saka derler. Türkdoğan, Zazaların Proto Türklerinin Su kavmine mensup olduklarını ileri sürer. Bingölde Suvaran isimli iki köy bulunmaktadır. Birçok başka araştırmacı da, Zazaların Orta Asya’dan gelmiş Türk kökenli bir topluluk olduğu üzerinde görüş birliğine varır. Gerçekten de Zazaların inançlarında eski Türk kavimlerinin ve Orta Asya Türklerinin adet ve inançlarına ait birçok benzerlik bulunur. Oğuz teşkilatlanmasında “Üçok-B...

TÜRK KÜLTÜRÜNDE KEÇE

Resim
  Pazırık Kurganında Bulunan Keçe Eşyalar Büyük Hun devletinin, Orta Asya kavimlerini ilk defa bir bayrak altında toplaması bakımından Türk kültür tarihi içerisinde büyük bir yeri ve önemi vardır. Aslında M.Ö. Birinci Bin'de Kuzey Çin'de görülen ve Çin kaynaklarında Hiyon-nu adı ile tanınan Asya Hunları; atlı bozkır kültürü içerisinde, belirli bir anlayış, örf ve adetleri ile yaşayan, geniş orta bölgelerde Türkçe konuşan en eski Türk topluluklarındandır. Konar-göçer yaşayış içinde bulunan bu toplulukların en önemli ihtiyaçları, barınaklar olmuştur. Keregü, kerekü ve yurd adı verilen ve bir ahşap konstürksiyondan meydana getirilen yuvarlak planlı karkasın üzerine kalın keçe örtülülerle kaplanan bu çadırlar, eski çağlardan beri Türklerin en kutsal barınağı olmuşlardır. Türk boyları çadırlarının dışında kullandıkları keçeleri aynı zamanda çadırlarının içini döşemede de kullanmışlardır. Çok renkli bezemelerle elde edilen keçeler ve özenle dokunmuş halı ve kilimlerle döşenen çadı...

ESKİ TÜRKLÜK VE MEDENİYET

Resim
Kul Oba Kurganından Çıkarılmış Olan İskit Türklerinin Savaşçıları, Hermitage Müzesi   Prof. Dr. Osman Karatay Uygarlıkların su kenarlarında geliştiğine dair yaygın kanaatin doğru olmayıp asıl etkenler; yaşanabilir bir çevre ile barış ve istikrar ortamlarıdır. Göçebelik ilkellik olmayıp yüksek bir teknoloji ve kuralların sıkı bir şekilde uygulandığı bir toplum düzeni ister. İlkel insan göçemez avcı toplayıcı olarak kalır. Orta Asya insanı demir çağından çelik çağına ve tekstilde ise keçenin keşfi ile göçmeye başlamıştır. Dolayısıyla bütün Türkler göçebe olmadığı gibi, zamana yayılmış bir göçebelik de yoktu. Dil ve kazı verileri bize ilk Türklerin tarımcı olduğunu gösteriyor. Tarım yapılabilen tek saha ise İdil nehrinin doğusu güney Ural bölgesidir. Araştırmalar bu bölgede M.Ö. 8. Bin yıl itibariyle insanlığın bu bölgede tarıma başladığını gösteriyor. Tarımla birlikte artan insan ve buna bağlı olarak artan hayvan nüfusu göçü zorunlu kılmış ve Türkler İdil-Ural bölgesinden Kazak ...

SATANAY BİYÇE

Resim
  Kaynak Adilhan Adiloğlu Kafkasya coğrafyasında yaşayan halkların ortak kültür ürünlerinden biri olan Nart destanları, Karaçay-Malkar Türklerinin halk edebiyatında da önemli bir yer teşkil etmektedir. Karaçay-Malkar Türkleri dışında; Çerkes, Abhaz-Abaza, Oset, Çeçen-İnguş ve Kumuk Türklerinin folklorunda da yer alan Nart destanları birçok yönden birbirlerine benzemekle birlikte bu destanların her birinin kendisine has birtakım millî vasıfları barındırdığı ve aralarında bazı farklılıkların olduğu dikkat çekmektedir. Karaçay-Malkar Türkçesinde ve Kafkas dillerinde kullanılan “nart” kelimesinin anlam olarak Türkçedeki tam karşılığı “alp” kelimesidir. Yani “nart” kelimesi; “yiğit, cesur, mert, kahraman” ve benzeri birçok kelimenin anlamını bünyesinde toplayan bir kelimedir. Satanay’ın babası Güneş, annesi de Ay’dır. Satanay doğduktan kısa bir süre sonra Deniz Tanrısı onu alıp kaçırır ve bir adaya götürür. Satanay yıllarca bu adada mahsur kalır. Deniz Tanrısı oynaması için...

ALTIN ORDA DEVLET GELENEĞİNDE UYGUR TÜRKLERİNİN İZLERİ

Resim
  Uygur Türklerinin Yazısı Prof.Dr. A. Melek Özyetgin Bilindiği gibi Cengiz Han döneminden itibaren, köklü bir kültüre ve medeniyete sahip Uygurların Türk-Moğol devlet geleneğinin oluşumunda önemli katkıları olmuştur. Konuyla ilgili yaptığımız incelemelerde Altın Orda Tarhanlık Yarlıklarında geçen iktisadî yapıyla ilgili vergi ve iş yükümlülüklerinin, çağdaşı Koço-Turfan Uygur hanlığındaki eş kullanımları ile resmi yazışma geleneğindeki benzerlikler dikkat çekicidir.   Altın Orda Tarhanlık Yarlığı, Hermitage Müzesi Türk sosyal ve ekonomik tarihinin en canlı kaynakları olan Turfan Uygurlarına ait sivil (hukuk) belgeler, Altın Orda’nın sosyal ve iktisadi düzeniyle ilgili boşlukları aydınlatmada önemli birer kaynak görevi görmektedir. Altın Orda ve Uygur sahasında ortak birçok terim geçmektedir. Bu terimlerin kullanım alanları ve içerikleri ile ilgili Uygur metinlerinden birçok bilgi öğrenebilmekteyiz. Makalenin Tamamı

GÖKTÜRK DÖNEMİ KIYAFETLERİ

Resim
  Türk Beyi ve Hanımı, Pencikent Duvar Resimlerinden Yrd. Doç.Dr. Fikri Salman Göktürk kıyafetleri, hem erkeklerde hem de kadınlarda çoğunlukla uzun kaftanlardan müteşekkil idi. Erkek kaftanları, sol taraf üste gelecek şekilde kapanırken kadın kaftanlannın bunun tersi olarak sağ yan üste gelecek şekilde kapanmakta olduğu görülmüştür. Ancak bu genel bir eğilim gibi görülse de kesin bir kural değildir. Göktürk giysilerinin dışa doğru açılan belirgin yakalarının olması önemli özelliklerden biri olarak kabul edilebilir. Başlanna ise, kendilerine özgü börkler taktıkları ve bunların keçeden ya da kenarları kürkten yapılmış başlıklar olduğu anlaşılmaktadır. Ayaklarına muhtemelen dizlere kadar uzanan deri ve keçe çizmeler giymekteydiler. Dış giyime dair verebileceğimiz bu unsurlardan sonra, iç giyimlerine dair belirleyebildiğimiz herhangi bir giyim türü tespit edilememiştir. Uygur Prensesi, Museum für Asiatische Kunst , Berlin Almanya Yerleşik hayata geçişin hızla ilerlediği ve Uygur...

ÇUVAŞ ALP ANLATIMLARI

Resim
  Çuvaş Türklerinin Armasında Hayat Ağacı Doç.Dr. Bülent BAYRAM Çuvaş Türkleri’nin Alp anlatımları ile Oğuz epik anlatımları arasındaki benzerlikler, sadece "Kutsal kurt" ve "Tepegöz" ile sınırlı değildir. Fakat "Kutsal Kurt" ve "Tepegöz" örnekleri de bize bu iki Türk boyu arasındaki kültürel ilişkilerin uzun süreli coğrafi ve siyasi ayrılıklara rağmen zayıf olmadığını göstermektedir. Halk hafızası bu ilişkiyi korumayı başarmıştır. Temel Türk grubundan çok eski dönemlerde ayrılmış olmasına rağmen Çuvaşlar arasında Oğuzlarla ortak bu unsurların bu kadar net şekilde korunmuş olması dikkat çekicidir. Türkler'de kutsal kurt da bir astronomik sembol idi. Kırgız Türklerinin bölgesinde bulunan kutsal kurt  ile yıldızları, güneşi ve ayı içinde toplayan eski bir Türk kabartması, üzerinde derin olarak durulması gereken bir eserdir.Prof. Dr. Bahaettin ÖGEL, Türk Kültürü Dergisi Sayı: 118 Bunlar çok farklı sebeplerle açıklanabilir. Yap...

OĞUR/OĞUZ KAVRAMLARININ KÖKENİ

Resim
  Kaynak Dr. Doğu Perincek Bilim ve Ütopya Dergisi Sayı: 196 Önce Oğur/Oğuz kavramının sözcük anlamı ile belli bir boylar topluluğunu adlandıran özel anlamını birbirinden ayırmak gerekiyor. Oğur/Oğuz sözcüğünün kökeni konusunda çeşitli görüşleri ileri sürülmüştür. Ancak bu sorun  çözülmüştür. Önce artık itibar edilmeyen tezlerden başlayalım. Baskakov, Oğuzun "düşünmek" anlamına gelen "ö" kökünden geldiğini ileri sürmüştür. (1) Pelliot gibi tarihçiler, 1930'larda Oğuz'un "ilk süt" anlamında hâlâ dilimizde yaşayan "ağuz" sözcüğünden geldiğini savunmuştur. Sinor gibi tarihçiler, Oğuz kavramını köken olarak "Öküz" sözcüğüne bağlamışlardır. (5) Sinor'un görüşüne itibar edilerek, 2009 yılı sonlarında, Haber Türk Televizyonunda, yine Tarihin Arka Odası programında, Oğuz'un Öküz Irmağı'yla bağlantısı savunuldu. Oysa programa e-posta yollayarak Oğuz'un "Og/Ok" sözcüğünden geldiğini savunan...