Kayıtlar

Ekim, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

HUN KÜLTÜRÜNÜN AVRUPADA’Kİ ETKİLERİ

Resim
  Budapeşte, Macaristan Milli Müzesindeki Macar Sanatçı Mór Than'ın Attila'nın Şöleni Temalı Tablosu Prof.Dr. Gülçin Çandarlıoğlu Avrupa Hun kitlesi, kendisinden sonraki Türk devlet ve toplulukları için batı bölgelerinde sağlam bir zemin hazırlamıştı. Kıtlık veya siyasi-askeri bir sebeple Asya’dan batıya göç eden Türk kitlelerine, bu yönün açıcısı oldu.Bu yol üzerindeki İndo-İrani veya Germen grupları uzaklara itti veya kendi içinde eritti. Böylece Batı yolu, sonraki 900 yıl boyunca devam edecek olan Türk göçlerinin hizmetine hazır hale geldi. Attila’nın sarayında yabancı vazifeliler bulunmaktaydı. Bunlar yüksek mevkilere de geçebiliyorlardı. Türk, Got ve Latin dilleri aynı ölçülerde konuşuluyordu. Halkı Germen ve Latin olan Avrupa kıtasında bu tabii bir durumdu. Fakat Hun-Türk devletinin Türklük yapısı bozulmamıştı. Hun topluluğunun dil ve hayat tarzı yönlerinden değişikliğe uğramaması ve siyasi iktidar sona erince Türk çevresine dönülmesi bunu göstermektedir. Buna kar...

AT DİREKLERİ

Resim
Kaynak   Yard. Doç. Dr. Erhan Aktaş At direklerinin inanç içerikli ve çoğunlukla Türk mitolojisinin mitik dünyaları arasındaki geçişlerle ilişkillendirilen veya inançların en eski pratiklerinden biri olan kurban ilgisi son derece önemlidir. Bu dinî içerikteki bazı noktalar, yukarıda ifade ettiğimiz gündelik hayatla da bağlıdır. Türk mitolojisinde yaratıcının, yardımcı ruhların, iyelerin veya diğer olumlu varlıkların yaşadığı Üst Dünya; biz ölümlülerin yaşadığı ve bazen de kültürel gelişmelerin tesis edilmesi için Üst Dünya’dan gönderilen mekân Orta Dünya; Erlik’in liderliğindeki tüm demonolojik varlıklar Alt Dünya’da hüküm ve hayat sürerler. Bu üç dünya arasındaki bağlantıyı da merkez simgeciliği bağlamında merkezini Orta Dünya’dan alan, yönü Üst Dünya’ya çevrilmiş ancak bu şekilde kökleri Alt Dünya’da bulunabilen bazı nesneler ve kavramlar sağlamaktadır. Bahsi geçen durumla ilgili Türk mitolojisinde dağ, ağaç, kurban sırıkları ve at k...

ESKİ TÜRK İDARESİNDE DEVLET TEŞKİLÂTI

Resim
  Prof. Dr. Ahmet Taşağıl Kaynaklardan anlaşıldığına göre otağ, örgin (taht), tuğ (kurt başlı sancak), davul (sorguç-köbrüge) ve yay hükümdarlık sembolleri idi. Eski Türk devletlerinde bu unsurlar mevcuttu. Türk devletine yönelik entrika faaliyetlerini sık sık uygulama safhasına koydukları sırada Çinliler, kağanlara karşı destekledikleri Türk prenslerine birer kurt başlı sancak ve davul göndermişlerdir. Kağan unvanının yanında sadece Tonyukuk yazıtında Han unvanı kullanılmıştır. Orhun kitabelerinde geçtiği üzere hükümetin karşılığı ayukı tabiri idi. Ayukı yani hükümetin meclisin (toy) toplanamadığı zamanlarda devreye girdiğini görüyoruz. Devletin işlerinin acil görülmesi gerektiği anlarda ayukı toplanıyor ve görüşülüyordu. Çin kaynaklanıra göre Türk hükümeti 9 bakandan oluşmaktaydı. Bakanların yazıtlardaki karşılığı ise buyruk idi. Hükümet üyeleri, çor, ilteber, buyruk, çor ve benzeri unvanlar taşıyorlardı. Merkezin dışındaki hükümet üyeleri askerî vali konumundaydılar. Hüküme...

TÜRK ADININ ESKİLİĞİ VE KÖKLÜLÜĞÜ ÜZERİNE

Resim
  Prof. Dr. Osman KARATAY Bir milletin varlığı ona verilen isimle bağlı ve alâkalı değildir. Esasında tek bir ismi olan millet neredeyse yoktur. Genellikle de iç ve dış adlandırma olarak iki isim bulunur. Ermeniler kendilerine Hay der; Gürcüler ise Kartli. Arnavutlar Şiptar iken, Yunanlar Ellen’dir. Sümerlere “Sümer” diyince anlamazlardı; bugün de bir Çinli’ye “Çinli” diyince bir şey anlamaz. Bu durum etnik sosyolojinin basit bir gerçeğidir ve bu gerçeğe ittibaren (Bu gerçekten hareketle) bugün 200 milyon kadar Türk’ün önemli bir kısmı kendine “Türk” demiyor. Buna şaşmamak lâzım. Kendine Türk diyenler ise aslında tarihteki “Türk budun”dan değil, Oğuzlar adlı başka bir topluluktan iniyorlar. Bu durum Türkçe konuşan herkesi Türk adlandırmamız gerektiği gerçeğini değiştirmiyor. Fakat evrensel bir etnik isimler lügati hazırlanırsa, Türk adının binlerce isim arasında ayrı bir yerinin olduğunu vurgulamak gerekecektir. Tarih bir kavimler mezarlığıdır. Eskiden adı geçen, tarihi yapmı...

İNDO-GERMENLERLE TÜRKLERİN İLİŞKİLERİ, KARIŞIMLARI VE ETKİLEŞİMLERİ

Resim
  Doç. Dr. Nejdet Keleş MÖ II bin öncesi Kuzey Altayların batısındaki Minusinsk bölgesinde Afanasyevo (MÖ 2500-1700) ve Andronovo (MÖ 1700-1200) kültürü temsilcileri Ön-Türkler mongoloid olmayan brekisefaldir yani yuvarlak kafataslı Turani tiplidir. Kafesoğlu’na göre MÖ 1700’den itibaren Türk boyları Altaylardan Orta Asya’ya göçe başlar.  Dil araştırmaları da Ural Altay ve Hazar Denizi kuzey ve güney bölgelerinin Türk ana vatanı olduğunu belgeler. MÖ II. bin ortalarına ait bazı dil etkileşimleri Türklerin etrafa yayılmalarından önce ve sonraki bölgenin kuzey ve kuzey batısındaki eski Urallı kavimlerle ve Maveraünnehr’in kuzey sahasında oturan Hint-Avrupa dillerini konuşan dolikosefal (uzun kafataslı) İndogermen/Arilerle temas edebilmeleri ancak bu coğrafi kesimde mümkün olabilmiştir (bkz. Türk Dünyası El Kitabı1979: 3).  MÖ 1500-1000 arasında Türkler Uzak Doğu’da görülür. Doğu Sibirya’ya Urallardan ilk göç edenler Yakutlar ve Çuvaşlardır ki, bugün diğer Türk ağızla...

İLK KORE DEVLETLERİNİN KURUCULARI TÜRKLER Mİ ?

Resim
  Kaynak Dr. Han-Woo Choi 11. Türk Tarih Kongresi, 5- 9 Eylül 1990, Ankara (II. Cilt) İlk Kore devletlerinden Kokurye devletinin kurucu veya önderlerinin unvanlarının Türkçe olması, iki ihtimali ortaya koymaktadır. Birincisi kočuka önderliğinde olan kavim bir Türk kavmi idi ve çoğunluğu Korelilerden oluşan ve ayrıca Mongol, Mançu-Tunguz, Türk vb. Gibi kavimleri içine alan bu konfederasyona önderlik ediyordu, İkincisi, bu Türk kavmi, teşkilatsız, ilkel topluluk halinde olan, çoğunluğunu Korelilerin ve azınlığını Mongol, Mançu-Tunguz vb. gibi kavimlerin oluşturduğu bu topluluğu düzene sokarak ilk Kore devletlerini kurmuş ve yönetmişti. Makalenin Tamamı Korece ile Türkçenin Durum Eklerinin Karşılaştırılması Kore’nin Eski Kaynaklarında Görülen Geyik Motifinin Anlamı Türk Kültüründe Geyik Türkçe ve Korecedeki "Baş (Kafa)" ve Başta Bulunan Organ Adlarıyla İlgili Deyimlerin İncelenmesi

TÜRK VE TANRI (TENGRİ- 𐰀𐰭𐰼𐰃)

Resim
  Prof.Dr. Osman Karatay Azrail diyince, Tanrı’yı insana sevimsiz gelen işlerden ayrı tutma yaklaşımını Deli Dumrul’da da açıkça görüyoruz. Bu saf akıllı adam Tanrı’ya son derece saygılıdır ama yiğitlerin canını aldığı için Azrail’e kafa tutar. Hatta o kadar saftır ki, Azrail’le hesaplaşmak için Tanrı’ya yalvarır. Köktürk yazıtlarındaki havaya baktığımızda da kötülüğün kaynağı olarak insan vardır. Kötü kağanlar, kötü beyler, içi geçmiş bir halk kötülüğü çekmektedir. Bunda kaderin, hatta feleğin bir suçu yoktur. Tanrı nihayet, işler iyice kötüye gittiğinde, Türk milleti yok olmasın diye müdahil olur ve kurtarıcıları gönderir: Türk Tengrisi Türk iduk yiri subı ança etmiş. Türk budun yok bolmazun tiyin… Burada bir algı daha tespit etmiş olduk. Diğer halklardan çok çok farklı olarak eski Türk telakkisinde Tanrı güzeldir, ‘cemaliyle’ tecelli eder. Kötülük göndermez. Ama büyüklüğü, yani ‘celali’ de her şeyin üzerindedir. Nihai hükmü verir. Bu son alıntı bir ‘Milli Tanrı’ an...

TÜRKÇE, LÂTİNCE

Resim
  Kaynak Prof.Dr. Vecihe Hatipoğlu Bilim verilerine göre Türkçe ile Latince arasında bir araştırma, karşılaştırma yapılacak olursa, kökende, yani menşede, bu iki dilin bazı sözcük ve ekler bakımından aynı kaynaktan yararlandıkları görülür. Şimdilik bilinmeyen bir çağda, Türkçe ile Latince aynı kaynağa yakın dolaylarda kullanılmış, sonra da bu kaynaktan ve birbirinden uzaklaşmışlardır. Latincede "ka-" köküne değil de "ku = qu" köküne dayanan soru adılları vardır ve Türkçedekine benzer türevlerinin başlıcaları da şunlardır : Latince (Türkçe) quis?( kim? kişi) quid?( kangı  (ne?)) qualis?( nasıl?) quando?( kaçan?  (ne zaman?),  kanda  (nerede?)) quot?( kaç?  (ne kadar?)) Görülüyor ki, her iki dildeki kişi ve soru adılları arasında ses, biçim, kullanılış ve anlam bakımlarından önemle dikkate alınacak çok yakın benzerlikler, kök birlikleri bulunmaktadır.    Her iki dil arasındaki bu tür kök...

TÖRE YAPMAK, ÂDET ÇIKARTMAK: ESKİ TÜRKLERDE OYDAŞILMIŞ HUKUKUN TOPLUMSAL TEMELLERİ

Resim
  Prof.Dr. Osman Karatay Eski Türk toplumunu bir “kanun toplumu” olarak nitelemekte hata yoktur. Bu anlayışın ortaya çıkışı iktisadi (ekonomik) bölüşüm meselelerinin yerleşik toplumlardakine kıyasla çok karmaşık oluşu ile alâkalıdır (ilgilidir) . Evdeki mal bölüşümünden, budun (ulus) seviyesindeki otlak bölüşümüne kadar pekçok niza (çekişme, bozuşma) konusu, toplumsal barışın önünde engel olarak durmaktadır. Barışı bulmak için kriz çözüm sistemleri, koruyabilmek için de kriz erken uyarı sistemleri gerekli olmaktadır. Töre'nin nihaî hedefi niza konularını hiç gündeme getirmemek, yolunu kesmektir. Bunun için de örneğin aile, uruk (soy, sülale) ve boyları karmaşık bir yapıda birbirine bağlayan evlilik ittifakları (anlaşmaları) düzeni oluşturulmuştur. Yedi kuşak içinde akraba olan gençler birbiri ile evlenemeyeceklerinden, başka uruk ve boylardan eş bakılmakta, böylece mümkün olduğunca fazla uruk arasında evlilik ittifakı gerçekleşmektedir. Sanılanın aksine bozkırdaki dâhilî (iç) ...

TÜRKLERDE BEREKET VE ZENGİNLİK ALGISI "TÖRT TÜLÜK"

Resim
  Miras KOSIBAYEV Her milletin kendine özgü düşünüş ve yaşayış biçimi, dil, töre ve gelenekleri, toplumsal değer yargıları ve kuralları ile oluşan özellikleri vardır. Milletlerin dünyaya bakışı ve örf adetlerinden doğan kendilerine mahsus özellikleri, o milletlerin varlıkları için eskiden nasıl önem taşıdıysa, bugün de değerlerini devam ettirmektedir. Dil ve dünyaya bakış kavramlarını ‘ayrı ayrı’ değil,‘birlikte gelişen’ bir olay olarak araştırmak önemlidir.  Türklerde zenginlik ve bereket algısı olan ‘Tört tülük’; at, deve, sığır ve koyun dörtlüsü için kullanılan bir deyimdir. Bunların dördünün de olması, zenginliği ve bereketi simgeler. Türklerin hayatında adı geçen hayvanların önemi çok büyük idi. Türkler için bu hayvanlar; etlerinden dolayı yiyecek, sütlerinden dolayı içecek, kıllarından ve derilerinden dolayı giyecek, tezeklerinden dolayı yakacak, güçlerinden dolayı taşıyıcı araba, kamyon ve traktör demektir. Bir deve bütün evi (kiyiz-keçe otağı) bütün malzemeleriyl...

ATEŞ ALMAYA MI GELDİN ?

Resim
  Prof.Dr. Tuncer Gülensoy'un "Barbar Türkler" Kitabından Türklerde ateş ve ocak kültleri birbirinden ayrılmaz. Soyun ve ata ocağının devamı "Otçigin/ Ottigin" adı verilen en küçük çocuğun görevidir. O, çadırdaki ( yurt-üy-eb-ev) ocağın sönmemesi için baba ocağında bırakılır.  Şöyle bir efsane anlatılır: " Kök Türklerin ataları Hunların kuzeyinde bulunan SOU ülkesinden çıkmışlar. Onların kabile reislerine "A-PANG-PU" derlermiş. Bu reisin on yedi kardeşi varmış, Adı İ-chi Ni-shu-tu olan küçük kardeşlerinden birisi KURT'tan doğmuş. Bu çocuğun diğer kardeşleri çok zayıf oldukları için düşmanları tarafından yok edilmişler. Kurt'tan doğan İ-chi Ni-shu-tu, tanrılar tarafından öylesine güçler tarafından donatılmış ki "YADA TAŞI" ile yağmur yağdırma ve aynı zamanda rüzgâr estirme yeteneklerine sahipmiş. İ-chi Ni-shu-tu'nun babaları, YAZ ve KIŞ TANRILARI (!) olan iki karısı varmış. Bu iki kadından birisi dört çocuk doğurmuş: ...

ORTA ALTAY BÖLGESİNDEKİ ESKİ TÜRK HEYKELLERİNDE KADIN

Resim
  Apşiyakta Bölgesi Türk Heykellerinde Kadın ve Erkek Tasvirleri Gleb Kubarev Orta Altay, Apşiyakta’ya yakın aşağı Çuya Nehri bölgesinde Yazar tarafından keşfedilen eski Türk heykelleri ile Altay bölgesi ve komşu bölgelerdeki diğer heykeller arasında benzerlik yoktur. Bu heykellerin aynı yüzünde dikey olarak konumlandırılmış bir erkek ve ondan biraz aşağı konumda bir kadın tasviri bulunur. Bu tasvirlerdeki kadınların başlıklarında üç parçalı (three-hornet) yapı dikkat çeker. Heykeller, Orta Asya’da bulunmuş çeşitli diğer eski Türk kadınını tasvir eden haykellerle kıyaslanmıştır. Daha önce yapılmış olan karşılaştırmalar, Kimek ve Kıpçak heykel örneklerinin veri tabanına hatalı olarak eklenmesi sonucunda başarısız olmuştur. Muhtemelen, güney Sibirya, doğu ve batı orta Asya’da bulunan heykellerdeki sakalsız/ bıyıksız yüz tasvirleri; kadınları betimlemektedir. Batı Türk Kağanlığı Paralarında Kağan ve Katun...

FERGANÎ (ALFRAGANUS)

Resim
  Ferganî Heykeli Fergana-Özbekistan Prof.Dr. Yavuz Unat Türkistan'ın Fergana bölgesinden bir Türk olan ve batıda Alfraganus adı ile tanınan Fergani, astronomi alanında, İslam dünyasına olduğu kadar Batı dünyasına da büyük etkisi ile tanınmaktadır. Astronomiye ilişkin yazmış olduğu Astronominin Özeti ve Göğün Hareketlerinin Esasları (Cevami' 'İlm el-Nucüm ve Usul el-Harekat el-Semaviye) - diğer adı ile Mecist î 'ye Giriş Bölümleri Kitabı (Kitab el- Fusül el-Mudhal fi Mecistî ) veya batıda tanınan adı ile Elements of Astronomy (Astronominin Unsurları) - adlı kitabı, onbeşinci yüzyıla kadar, doğu ve batıda astronomi alanında bir başvuru kitabı olarak kullanılmış ve defalarca Latinceye çevrilmiştir. F ergani'nin ünlü İtalyan şair Dante Alighieri üzerindeki etkisi' de bilinmektedir. Dante, il convivio'daki Batlamyus astronomisine ait bütün görüşleri ve İlahi Komedya'sında yer alan evren görüşünü Fergani'den almıştır. Convivio'nun ik...