DESTANLAR VE UZAYLILAR

 Yeliz ÖZAY

Dünyalı ve dünya dışı varlıkların birleşmesinden doğan çocuklar, gökyüzünden inen ışıkla görünen motifler Türk mitolojisinde de rastlanan dikkat çekici unsurlardır. Oğuz Kağan Destanı’nda bu konuyla ilişkili iki çarpıcı örnek bulunmaktadır. Birincisi gökyüzünden inen ışıkla görünen,Oğuz Kağan’a çocuk veren ve kız; ikincisi ise Oğuz Kağan’ın çadırına yine bir ışıkla gökyüzünden inen kurttur. “Yine günlerden bir gün Oğuz Kağan bir yerde Tanrıya yalvarmakta idi. Karanlık bastı. Gökten bir gök ışık indi. Güneşten ve aydan daha parlaktı. Oğuz Kağan oraya doğru yürüdü ve gördü ki; O ışığın içinde bir kız var, yalnız oturuyor. Çok güzel bir kızdı. Başında (alnında?) ateşli ve parlak bir beni vardı, demir kazık (kutup yıldızı) gibi idi. O kız öyle güzeldi ki, gülse gök tanrı gülüyor; ağlasa gök tanrı ağlıyordu. Oğuz Kağan onu görünce aklı gitti; sevdi ve aldı. Onunla yattı ve dileğini aldı.” (Ercilasun 49)


 Bu olaydan sonra kız gebe kalır ve Oğuz Kağan’ın bu kızdan “Gün”, “Ay” ve “Yıldız” isimli üç erkek çocuğu olur. “Kırk gün sonra Buz Dağ adında bir dağ eteğine geldi. Çadırını kurdu ve sessizce uyudu. Tan ağarınca Oğuz Kağan’ın çadırına güneş gibi bir ışık girdi. O ışıktan gök tüylü ve gök yeleli büyük bir erkek kurt çıktı. Bu kurt Oğuz Kağan’a hitap etti ve: Ey Oğuz, Sen Urum üzerine yürümek istiyorsun; ey Oğuz, ben senin önünde yürümek istiyorum dedi.” (Ercilasun 50) “Yine ilerlediler. Ondan sonra Oğuz Kağan yine gök tüylü ve gök yeleli kurdu gördü. O kurt Oğuz Kağana: şimdi, Oğuz, sen asker ile buradan yürüyerek, halkı ve beyleri götür; ben önden sana yol gösteririm dedi.” (Ercilasun 51)


 

Oğuz Kağan Destanı’ndaki bu iki motif ile UFO anlatıları arasında nasıl bir ilişki kurulduğu, Sirius UFO Uzay Bilimleri Araştırma Merkezi’nin internet sitesinde şöyle açıklanıyor:

“Efsaneyi başından sonuna inceleyecek olursak, efsanenin UFO bilimini de yakından ilgilendiren birtakım özellikler taşıdığını görürüz. Efsanede sözü edilen “gökten inen ışık”, parlak ışıklarıyla yeryüzüne inen UFO’ları akla getirmektedir. Aynı şekilde “ışığın arasındaki kız”ın uzay aracından çıkan dünya dışı bir dişi varlığı, kızın başında kutup yıldızı gibi parlayan ışığın da bu uzaylı varlığın kullandığı başlığı sembolize ettiği düşünülmektedir. “Oğuz Kağan’ın çadırına ışıkla birlikte inen Kurt” ise dünya-dışı varlıkların belirli bir amaç doğrultusunda ışınlama yoluyla dünyaya gönderdikleri bir varlık olarak yorumlanmaktadır.” 

Kaynak
 

Böyle bir yorumu göz ardı etmezsek mitsel motiflerle modern algılama biçimi arasında paralellik kurmak mümkündür; ancak mitlerin oluştuğu dönem ve yaşam biçimi bağlamında onları izlemeye çalıştığımızda gök ve gökten inen ışığın ilahî oluşunu göz önünde bulundurmakta fayda vardır:

 “...Gökkurtlar, gök mavisi Tanrının bir rengi ve bir sembolü halinde idiler. Gök, hem sonsuzluğa kadar uzanan fezanın ve hem de rengini ifade eden bir deyimdi. Oğuz Kağan annesinden yüzü gömgök olarak doğmuştu. Tanrının yeryüzüne gönderdiği elçiler Gök- Sakallı idiler.” (Bahaeddin 20) 

Uygur Türklerinin destanı olan “Göç Destanı”nda yine gökten inen ilâhi ışık ve onun sayesinde gebe kalan ağacın çocuklarının hikâyesine rastlamaktayız. “Uygur elinde Hulin adında bir dağ vardı. Ondan Tuğla ve Selenge adında iki ırmak çıkardı. Bir gece oradaki bir ağacın üzerine gökten ilahî bir ışık indi. İki ırmak arasında yaşayan halk bunu dikkatle takip ettiler. Ağacın gövdesinde gebe bir kadına benzeyen şişkinlik peyda oldu. O ışık dokuz ay, on gün o şişkinlik üzerinde durdu. Bu müddetin sonunda yarıldı. İçinden beş çocuk çıktı. O ülkenin ahalisi bunları alıp büyüttüler. Bunların en küçüğünün adı Buğu Han’dı. Büyüyünce herkesi hükmüne alarak hükümdar oldu.” (Ercilasun 54) Destanın devamında yine bir dağın üzerine gökten ışık iner:

“Bir gece o dağın üzerine gökten bir ışık indi. Bu dağ günden güne büyüdü. Uygurlar bu hale şaştılar. Edep ve tevazu ile o tarafa doğru gittiler. Oradan güzel musiki sesleri geliyor ve geceleri otuz adım çevresinde bir ışık görünüyordu. Nihayet doğum vakti geldi. Dağda bir kapı açıldı. İçinde birbirinden ayrı beş daire ve onlarda beş çocuk vardı. Ağızları üstünde asılı birer emzikle süt emiyorlardı. Halk ve beğler onları çok saygıladılar.” (Ercilasun 55)

Makalenin Tamamı

Oğuz Kağan Destanı

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

GÖKTÜRK DÖNEMİ KIYAFETLERİ

ANTİK MISIR VE TÜRKLER

AMERİKA'NIN TÜRKLER TARAFINDAN KEŞFİ