Kayıtlar

Temmuz, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

URAL BATIR, AKZUBAT VE KÖROĞLU DESTANLARI ARASINDAKİ BANZERLİKLER

Resim
  Doç.Dr. Metin Ergun Ural Batır, Başkurtlar ’ın mitolojik inançlarını ve o dönem insanının hayallerini anlatan üç kuşağın hayat hikâyesidir. Yenbirzi atayla Yenbike ananın, onların oğulları Şülgen ile Ural’ın ve Ural’ın çocukları İzil, Hakmar, Nöğöş ve Yayık’ın hayat hikâyeleri. Destanda, iyiyle kötünün mücadelesini görürüz. Ural Batır destanı, Akbuzat destanıyla bir daire meydana getirir. Akbuzat destanının kahramanı Hevben, Ural Batırla oğullarının bitiremedikleri mücadelelerini, savaşlarını devam ettirir. Yaman dev , cinlerin ve ejderhaların su altı dünyalarını ve onların padişahı Şülgen’i tarumar eder. Ural Batır’ın devler tarafından çalınan Akbuzatı ile Elmas kılıcını almak için Hevben su altı padişahlığına gider. Orada, Şülgen’in kızı Nerkes’le karşılaşır ve onunla evlenir. Akbuzat ve Elmas kılıcı aldıktan sonra Şülgen’in ülkesini yok eder. Hevben, daha sonra halka zulüm eden Mesem Han’la beylerine karşı savaşır. Han’ı yendikten sonra Han’ın emriyle kanatları kırıl...

TULPAR, TÜRKLERİN UÇAN ATI

Resim
  Kırım Kerç Yarımadasında Bulunan Kul-Oba Kurganından Çıkan İskit Türklerinin Eserinde Tulpar   Prof. Dr. Ufuk Tavkul Türk destanlarında atlar da sahipleri kadar olağanüstü özelliklere sahiptirler. İnsan dilinden anlayan ve insan gibi konuşabilen atlar, çoğu zaman sahiplerini tehlikelerden korurlar ve ölümden kurtarırlar. Uçma yeteneğine sahip olan bu atlar eski Türk destanlarında Tulpar adıyla bilinirler. Başkurt inançlarına göre Tulpar adı verilen kanatlı atın kanatlarını hiç kimse göremez.Tulpar kanatlarını,yalnız karanlıkta,büyük engelleri ve mesafeleri aşarken açar. Eğer birisi tarafından Tulpar’ın kanatları görülürse, Tulpar’ın kaybolacağına inanılır. Başkurtların  kahramanlık  destanı  olan  Ural  Batır’da  ata  tapınmanın  izleri korunmuştur. Bu destanda,Tulpar adı verilen kanatlıatlardan olan Akbuzat ve Sarat, gökyüzünde yaşayan tanrısal atlardır. Akbuzat, Göklerin hâkimi Samrav’ın karısı Koyaş’tan  (Güneş’ten...

VUSUNLAR

Resim
  Prof.Dr. İlhami Durmuş Vusunlar hakkında çalışılmaya başlanınca, onların kimlikleri meselesi de gündeme gelmişir. İlk defa 19. yüzyılın başlarına doğru iki seçkin şarkiyatçı Klaproth ve Remusat konar-göçer Vusunların İndo-Germen halk topluluklarından olduğunu belirttiler. Onların bu görüşleri bilim adamları arasında tartışmalara neden oldu. Bilim adamları Vusunların daha çok Türk soyuna ait olduklarını ileri s ürdüler.  Arivtov Vusunların eski Türk soyu Nisipi ve şimdiki Kara Kırgızlarla bağlantılı olduğunu belirtti. Hirt, hi-hou unvanının yüksek bir memuriyet için Türklerde kullanıldığını ve bunun Türkçe Yabgu ile aynıleştirilebileceğini, aynı zamanda Hun, Vusun ve Yüe-çilerde bulunduğunu belirterek, Vusunların Türk kökenli olduğuna dikkat çekti. Franke de akla yakın kabullerin Vusunların Türklüğünü gösterdiğini ve yazılı belgelerde bu gôrüşe ters düşen bilgi bulunmadığı ileri sürdü. Shiratori, Vusunları bir Türk topluluğu olarak kabul etti. Türk bilim adamları da Vu...

TÜRKMENİSTAN TÜRKLERİ

Resim
Ortasında Ahal Teke Bulunan Türkmenistan Arması Doç.Dr. Mehmet Kara Günümüzde esas olarak Türkmenistan Türkmenleri için kullanılan "Türkmen" kelimesini bildiğimiz kadarı ile ilk defa Kaşgarlı Mahmut zikretmiştir. Başlangıçta bu kelime daha çok Müslümanlığı kabullenmiş Oğuzları ifade etmek üzere kullanılmıştır. Teke, Yomut Ersarı, Sarık, Salır, Gökleñ ve Çovdur ; en büyük Türkmen uruğlarıdır. Oğuzların-Türkmenlerin aktif bir şekilde tarih sahnesne çıkmaları, bazı Oğuz uruğlarının İslamiyeti kabule ettiği zamana rastlar. Oğuz Yabgusu, Müslümanlığı benimseyen kardeşlerinin üzerine yürümüş; sonraları kendi adını taşıyan bir devlet kuracak olan Selçuk Bey, Yabguya karşı mücadele etmiş ve Türkmen adıyla anılmaya başlayan Müslüman Oğuzları korumuştur. Ahal Teke   Bu olaydan sonra Türkmenler, Selçuk Bey önderliğinde Batıya doğru hareket ederek Horasan ve Hazar taraflarına yönelmişlerdir. Bölgede Kıpçak ve Peçenek Türkleriyle mücadel...

ÖZBEKİSTAN TÜRKLERİ

Resim
  Özbekistan Devlet Armasında Hümâ Kuşu Timurlan Omorov Özbek tabiri etnolojik bir terim olmayıp, Cengiz Han’ın en büyük oğlu Cuci Han’ın soyundan gelmiş olan Özbek Han’ın (1312-1340) adına izafeten verilen politik bir terimdir. Özbek adı, Ebu'l Gazi Bahadır Han'ın da belirttiği üzere, Altın Orda beyi Özbek'in adından gelmektedir. Altın Orda tahtına Özbek Han (1313 -1340) 'ın geçmesinden sonra, onun emrindeki kitlelere daha sonradan Özbekler denmeye başlanmıştır. Yani başlangıçta şahıs adı olan Özbek, bir zaman sonra belli bir Türk topluluğunun adı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Özbek Türkçesi, Modern Uygur Türkçesi ile birlikte Türk dilinin Güneydoğu Türkistan grubuna girer. Altın Orda Hanı Özbek (1312- 1340)’in ahfadından gelen idareciler, Fergana vadisindeki Türkleri bir araya toplayarak yeni bir devlet kurmuş ve bu devlete “Özbek Devleti” adını vermişlerdir. Tıpkı Osmanlı ve Timurlu dendiği gibi, bu devletin halkına da “Özbek” denilmiştir. Makalenin ...

KAZAKİSTAN TÜRKLERİ

Resim
  Prof.Dr. Mekemtaş Mırzahmetulı Kazaklar, geçmişte Turan ülkesinde yaşayan Türklerin bir boyudur. Kazak Türkçesi, Türk dilinin Kıpçak grubunun içinde yer alır. Bugünkü Kazakların yaşadıkları atalar mekânı Kazakistan Cumhuriyeti, M.Ö. yedinci asırda Alp Er Tunga idaresindeki Turan ülkesinin hemen hemen yarısına yakınına, diğer bir söyleyişle üç milyon kilometre civarındaki topraklara sahiptir. Dil kardeşliği açısından Oğuz, Karluk, Kıpçak gruplarına ayrılan, aynı kökenden gelen Türk topluluklarından kırka yakını, bugün, miras aldıkları çadırlarını kurup kanı bir kardeş topluluklar haline gelmiş, bunlardan sadece altısı kendi dumanını tüttürecek duruma gelerek bağımsızlığını ilan etmiştir. Kazak ülkesindeki Kanglı, Üysinler hakkındaki bilgiler, milattan önceye uzanan Çin yazmalarında yer alması yanında; taşlara işlenerek yazılmış olan Kıpçak ve Beş Duluw, Beş Nuşuvbuv boylarının yerli ve Fars dilindeki “Avesta”, “Şehnâme” gibi tarihî haber kaynaklarında da bulunmaktadır. İslâ...

İSTİKLÂL MARŞIMIZ VE KIRGIZİSTAN BAYRAĞI

Resim
  Prof. Dr. Emine GÜRSOY-NASKALİ Kırgızistan bayrağının ortasında güneşe benzeyen bir daire bulunuyor. Güneşin alevden kolları dışarıya doğru açılıyor. Güneş dairesinin ortasındaki figürün sembolizmi bence çok anlamlı. Sağdan sola ve yine aşağıdan yukarıya uzanan üç sarı çizgi Kırgız keçe çadırının tavanını temsil ediyor. Keçe çadırın ağaç sırıklardan oluşan tavanının merkezinde Kırgızcada “tündük” , Dede Kortut’ta “tüynük” adı verilen bir delik bulunur; bu delik çadırın hem göğe açılan penceresi olur, hem de aynı zamanda çadırın bacası. Çadırda hayat sürdükçe, dirlik oldukça, ocak yanar ve ocaktan tüten duman tündük’ten yükselip çıkar. Bir pencerenin perdesi gibi, çadır halkı geceleyin uykuya çekildiğinde, bu delik bir kece ile örtülür, aile kendi içinde kapanır. Kırgız bağımsızlığının bir başka sembolü olan Manas destanında dirliğin bozulması, yenilgi, yıkım, saldırılar, felâket ve halkın yok olması hep tündük’ün yere çalınması, yerle bir edilmesi şeklinde ifade edilir. Tündük ...

TARİHTEN GELECEĞE TÜRK DİLİ

Resim
  Kaynak Prof. Dr. Ahmet B. ERCİLASUN Türk dilinin en eski izleri Sümer kaynaklarındaki Türkçe sözlerdir. M.Ö. 3100-M.Ö. 1800 yılları arasına ait Sümerce metinlerde 300'den fazla Türkçe söz yer almaktadır. Sümerceyle Türkçedeki ortak sözler ya ortak kökenden gelmektedir ya da alış veriş sonucu ortaya çıkmıştır. Hangi ihtimal doğru olursa olsun Türkçenin ilk verileri M.Ö. 2000-3000 arasına çıkmakta, yani bundan 4-5000 yıl geriye gitmektedir. Ortak sözler Türklerle Sümerlerin komşu olduklarını da gösterir. Türklerin hiç olmazsa bir bölümü M.Ö. 2000-3000 yılları arasında, belki de daha önce Ön Asya'da yaşamış olmalıdır. M.Ö. 7.-3. yüzyıllar arasında Karadeniz'le Hazar'ın kuzeyinde ve Kuzeydoğusunda yaşayan Sakaların önemli bir bölüğü ve yöneticileri de büyük ihtimalle Türktü. M.Ö. 6. yüzyılda yaşamış olan Sakaların kadın hükümdarının adı Yunan kaynaklarında Tomiris olarak geçer. Bu kelime Türkçe Temir (demir) olsa gerektir. Batı Hunları , Bulgarlar , Avarla...

PEÇENEK TÜRKLERİ

Resim
  Kaynak Prof. Dr. Saadettin GÖMEÇ Türk tarihini incelediğimizde bir devlet yapısına erişemeseler de, en azından Karadeniz’in kuzeyinde birkaç yüzyıl etkili olan Türk kabilelerinden birisi de Peçenekler’dir. Onlar basta Slav-Ruslar ve Bizans ile çetin mücadelelere girişmişler, bilhassa Rusların yüz seneden fazla bir zaman Karadeniz sahillerine ulaşmalarına engel olmuşlardır. Resideddin ve Yazıcıoğlu Oğuznamelerinde, Üç Ok kolundan, Kök Han oğlu olarak yazılmışlar, Kasgarlı Mahmud’da ise, ondokuzuncu sırada kendilerine yer bulmuşlardır. Ayrıca Oğuz Kağan Destanlarında onların Salurlarla olan düşmanlıklarına değinilmektedir. Bu da bize Peçeneklerin Hazar çevresindeyken Salur kabilesiyle komşu olduklarını gösterir. Bunların yanısıra 8. yüzyılın ikinci yarılarına ait bir Tibetçe metinde ise “Be-ca-nag” biçiminde anılmaktadırlar. Kök Türk Yazıtlarında Kengü ve Kengeres diye geçen halk ile irtibatlandırılmışlardır.   John Skylitzes'in “Tarihin Gözden Geçirilmesi” el yazmasında ...

AMERİKA YERLİLERİNDE BOZKURT

Resim
    Prof. Dr. Mustafa Aksoy Türkiye’de bazıları tarafından Amerika yerlilerinin aslen nereli olduğu tar­tışılsa da dünyada yapılan önemli araştırmalara göre Amerika yerlilerinin Asyalı olduğu kabul edilmiştir. Bundan dolayı artık Amerika yerlilerinin nereli olduğu tartışılmıyor. Ancak ne zaman nasıl geldikleri ve gelirken neler getir­dikleri araştırmacıların ilgisini çekmeye devam ediyor.  Amerikan İndiana Üniversitesi antropologlarından Wissler; Amerikan yerlileri hakkında çok önemli bilgiler verdiği kitabında Amerikan yerlilerinden Pawneeler’in kabilelilerinden bir kısmının “ Kurt Pawneeleri” adıyla isimlendirildiğini de belirtir. Bu topraklara gelen insanların elbette maddi ve sözlü kültürlerini de beraberinde getirmeleri gayet insanî doğal bir davranıştır. Çünkü hiç bir sosyal grup, bir yerden başka bir yere giderken kültürel değerlerini bırakarak gitmez. Bu sebeple Amerikan yerlilerinin bozkurt kültünü de beraberlerinde götürmüş olmaları gayet doğaldır. Bilindiği...

KUMAN KIPÇAKLARIN TARİHİNDE İGOR DESTANI’NIN YERİ VE ÖNEMİ

Resim
  Vasnetsov V. M.'nin tablosu “ Igor Svyatoslavich'in Polovetsyalılarla katledilmesinden sonra ” Prof.Dr. Muallâ UYDU YÜCEL  Karadeniz'in kuzeyindeki bozkırlarda yaşayan Kuman-Kıpçaklar (Rusça; Polovets, По́ловцы Polovtsı ya da Кума́ны )  ile bu coğrafyada hakimiyet mücadelesine girişen ve kuvvetli bir devlet olma yolunda ilerleyen Ruslar yaklaşık iki buçuk asır süren bir komşuluk münasebeti içerisinde bulunmuşlardır. Özellikle Ruslar 1054 tarihinden itibaren güney bozkırlarını tamamen Kumanlar' a terk etmek zorunda kalmışlardır. Ruslar kendileri için en amansız düşman olarak gördükleri Kumanları bir yandan küstürmemek için dostluklarını kazanmaya çalışmışlar, diğer yandan da bu güçlü kavme karşı ellerindeki bütün imkanları seferber etmişlerdir. Küstürmeme sebepleri ise aralarındaki iç çekişmelerde daima onların yardımına müracaat etmiş olmalarıdır. 1054'den 1250'kadar süren bu dönemde Kumanlar birkaç savaş istisna genelde Rusları yenmişlerdir. Kumanla...

ALAŞYA (KIBRIS)

Resim
  Alaşya, Doğum Tasviri Terrakotaları Beria Remzi Özoran Kıbrıs'ta Ondokuzuncu yüzyıl sonlarından yana yabancı arkeologların birbiri ardından, bazan da aynı zamanda Adanın ayrı ayrı yerlerinde yaptıkları kazılarda meydana çıkan eserlere dayanarak Kıbrıs'ın 8.000 yıllık bir  medeniyete sahip bulunduğunu belirten Helenistler, Yunan ve Bizans eserleri üzerinde durmakta binlerce yıldan beri Kıbrıs'ın Yunan adası olduğunu ileri sürmektedirler. Şüphe yoktur ki, arkeologların gün ışığına çıkardıkları eserler arasında Yunan ve Bizans olmayanlar da vardır ve gene şüphe yoktur ki, şu veya bu sebeple bunlardan söz edilmemesi, değer taşımadıkları anlamına gelmez. Mesela Kıbrıs ile Anadolu arasındaki bağları gösteren buluntuların önemsizliği iddia edilemez. Nitekim tarafsız bilim adamları bunlar üzerinde durmakta ve Anadolu ile Kıbrıs'ın tarih boyunca sıkı ilişkilerinin olduğuna bu buluntuları delil göstermektedirler.   İlmi araştırmaları ile ün kazanmış olan Alman Pr...

ESKİ TÜRK TOPLUMUNDA KADIN

Resim
Dr. Zahir ASADOV Türk menşeli olan Cengiz Hanın “Büyük Yasası”nda “Erkek savaşa katıldığı zaman onun günlük yükümlülüklerini kadın icra eder” şeklinde bir norm vardır. İbn Battuta ; “Bu ülkede (yani Deşt-i Kıpçak ’ta) kadınlara karşı müthiş bir saygının olduğunu açıkça gördüm" der. Kadınların konumuna dair Pian del Carpine daha  kapsamlı bilgi vermektedir: “Kızlar ve kadınlar erkekler gibi kolayca at biner ve sürerler. Ayrıca onların nasıl okluk ve ok gezdirdiklerini gördük. Erkekler gibi kadınlar da uzun süre ve yorulmadan at sürerler . ... Eski Türk aile hukukunda kadınların statüsü çok yüksekti ve bu hukuk sistemi onların erkeklerle eşit haklarını her bir şekilde koruyordu. Özellikle hamile kadınlar yüksek statüye sahip idiler.  Bugün Türk Amazonlarının tarihi bir gerçeklik olduğunu söylemek gerekir. E.Aubakirov’a göre Amerika’nın Avrasya Araştırmaları Enstitüsünden Amazonların tarihiyle ilgili araştırmalara yirmi yılını vermiş Janin Devis Kimbel onların Kazakist...

KARADENİZ'İN KUZEYİNDE BİLİNMEYEN BİR TÜRK BOYU: BERENDİLER

Resim
  Viktor Vasnetsov'un "Berendi Sarayı" Tablosu Prof. Dr. Muallâ Uydu YÜCEL  Haklarında sadece Rus Yıllıkları ile çok azda olsa Macar kroniklerinde bilgiler bulabildiğimiz Berendiler’in, kadim bir Türk boyu olduğu artık kabul edilmektedir. Berendiler, kaynaklarda göründükleri XI. yüzyıldan itibaren Rusya ve Macaristan’a yerleşerek, daha sonraki yıllarda bu topraklarda esaslı bir güce sahip olmuşlar ve Rusların güçlü bir devlet olarak tarih sahnesine çıktıkları sırada, askeri güç olarak hem düşmanlarına karşı; hem de kendi aralarındaki mücadelere bir fiil katılmışlardır. Böylece X. yüzyıldan başlayarak XIII. yüzyıla kadar her iki ülkenin sınırlarında savunma sistemi içerisinde yer almışlar, stratejik bölgelere yerleştirilmişler ve sınırları korumuşlardır. Aslında Berendiler’in adı bu iki devletin siyasi kaderinde tayin ettiği yön Macaristan ve Rusya’da benzer durumları doğurmuştur. Her iki devlet de başlarda bu Türkler tar...

TÜRKÇE MACARCA SÜMERCE

Resim
Mihály Munkácsy'nin Tablosunda 896 yılında Hükümdar Árpád'ın Macaristanı Yurt Edinmesi Anlatılır   Prof. .Dr. Osman Karatay İngilizceyi en iyi konuşanlar bile 9.yy'dan kalan Kral Alfred'in vakayinamesi karşısında afallayacaktır. Fakat dilleri 8.yy dan bize ulaşan yazıtlar sayesinde iyi bildiğimiz Göktürkçe'den en fazla uzaklaşmış olan Türkiye Türkleri bile bu yazıtların önemli bir kısmını rahatlıkla anlayabilir. Buradan hareketle, Göktürkler'in de kendilerinden 1300 yıl önceki yani MÖ 5 yy.daki Saka Türkçesini rahat anlayabildikleri çıkarımını yapabiliriz. Eğer Türkçeye Arapça, Farsça diğer dillerden yapılan ödünçlemeler bu kadar fazla dolmasaydı ; Saka çağının Türkçesi de bizlere  o kadar yabancı gelmeyecek ve Sümer çağının dili ile günümüz Türkçesi arasındaki benzerlikeri fark edebilecektik. Böyle bir dil ya Sümerce ya da Sümerceye o kadar çok kelimeyi veren Suvarlar'a ait (Subarlar) olabilir. Türklerin "Yüklemi" en sona koymaktaki ta...

İLK TÜRKLERDE TARIM-ZİRAAT-ÇİFTÇİLİK

Resim
Kazakistan Saymalıtaş Petrogliflerinde Tarım,    Dr. Hatice Şirin USER Türklerin tamamen göçebe bir hayat sürdüklerine dair yaygın kanılar sebebiyle, tarımla olan ilişkileri  çok  az  dile  getirilmiştir.  Oysa  Çin  yıllıklarını  inceleyen  araştırmacılardan öğrendiklerimiz, Türklerin atalarının tarımla da uğraştıklarını ve ürün elde ettiklerini göstermektedir. Proto Türk kavimlerinden olan Hunların zaman zaman göçebe hayattan uzaklaşarak bir yere yerleştikleri, et yedikleri ve tarımla meşgul oldukları bu yıllıklarda kayıtlıdır. Proto Kırgız kavimlerinden Cu-şilerin Çince ve Hunca yazdıklarını, klasikleri Hun dili ile okuduklarını, buğday yetiştirdiklerini, meyveliklerinin çok olduğunu, üzüm şarabı ve tuz ürettiklerini, dut diktiklerini, bu kaynaklardan öğrenmekteyiz. Aynı kavimlerin darı, buğday, arpa ve bir tür yulaf ekip bir ezme değirmeni ile bunları un yaptıkları da bilinmekte...