Kayıtlar

Haziran, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

ÇİVİ YAZILI KAYNAKLARDA ESKİ TÜRKLERİN İZLERİ

Resim
  Aratta'dan Yusif Behluloğlu Yusifov XI. Türk Tarih Kongresi, 5-9 Eylül 1990 Ankara Çivi yazılarındaki yer isimlerinin incelenmesi, M.Ö. III-I binyyıllıklarda eskiçağ güney Azerbaycan’ın arazisinde Türk etnosunun bulunduğunu bütün açıklığı ile ortaya koyuyor. Yer isimlerinden taradığımız leksik fon protoazerbaycan (prototürk) dilinin ümûmtürk sözlüğü terkibi hakkında bilgi vermiş oluyor. Bu leksik fon Türk dillerinin durumu hakkında ilk yazılı ve en eski kaynaktır. Aynı zamanda, eski Türklerin (prototürklerin) oturduğu tek bir bölge Azerbaycan değildi. Eski Türklerin Ön Asya’yı da içine almakla geniş bir arazide oturmuşlar ve bölgenin eski halkları ile komşuluklarını zannedebiliriz. Çivi yazılı kaynaklarda eski Türklerin izleri başka bir ilmî fikrin ortaya çıkmasına sebep oldu. Son araştırmalar gösteriyor ki, prototüklerin ilk vatanı Ön Asya’da yer almış. M.Ö. 8-6. bin yıllarda onlar buradan yayılmışlar. Orta Asiya ve Altaya çatmışlar ve burada Moğol ırkına rastlamışlardır. M...

ALPLAR VE ELFLER : TÜRK VE İSKANDİNAV DÜNYALARINDA KAHRAMANLIK OLGUSU

Resim
    Prof . Dr. Osman Karatay, Emre Aygün Son yıllardaki araştırmalar Türk anayurdunun Altaylarda, hele de Sibirya’nın doğusunda olamayacağını açıklıkla göstermiştir . Muhtemel Türk yurdu İdil ‐ Ural bölgesindedir. Eski Türkçenin söz varlığının bir ormancı ‐ avcı ‐ tarımcı topluma işaret etmesi bunun bir kanıtıdır. Ziraat yapan insanları ot bitmez bölgelere yerleştiremeyiz. Bölgedeki yer adlarının Türkçe isimlerinin de olması buna işaret eder. Biz Anadolu’da bin yıldır ırmak isimlerini Türkçeleştiremeyip, sadece bazılarına renk izafe ederken, Doğu Avrupa’da ve Batı Sibirya’daki neredeyse tüm ırmak isimlerinin Türkçe adları vardır .   Eski Türkleri betimleyen kaynaklar neredeyse hep bir ağızdan sarışın bir kavimden bahsederler ve Kumanlar bu bahislerde sadece küçük bir yer tutar. Bu tip insanı herhalde en iyi bu bölgede bulabiliriz. Türk boy isimlerinin ezici çoğunluğu batı tarafa aittir ve doğuda geçmez. Şu an, dayatılmış kalıpları bırakarak eldeki veri ışığında düşün...

Resim
  Kaya Panolarında Ön Türk Sü varisi Prof. Dr. Süer Eker Kökeni konusunda kesin bir yargı bulunmayan sü’nün, özellikle Eski Türkçe döneminde yaygın biçimde kullanılması ve diğer biçim birimlerle oluşturduğu çok sayıdaki askerî terim, bu sözcüğün en eski dönemlerden itibaren Türkçe’nin temel söz varlığının bir üyesi olduğunu göstermektedir. Nitekim, Tekin tarafından okunan (1993), Hunlara ait Çin harfleri ile yazılı ibarenin Türkçe olduğunun kabul edilmesi durumunda sü’nün, Türk dilinin Ana Türkçe dönemine ait, yani en eski yazılı dil malzemelerinden biri olduğu ortaya çıkacaktır. Sü teriminin, modern askerî terminolojide dört ayrı sözcükle ifade edilen, en az 4 temel kavramın göstereni olduğu anlaşılıyor. Bu gösterenlerin sayısı, daha ayrıntılı bir değerlendirmeyle en az 9’a çıkartılabilir: ‛ 1 . er, tek er, münferit er, 2. asker, 3 . birlik, kıt’a, 4. ordu, 5. sefer, 6 . harekât, 7. muharebe, 8. harp/savaş, 9. cephe vb.’ Bunlardan er, birlik/ordu ve muharebe ...

TÜRK DESTANLARINDA KÖTÜ HUYLU DEVLER

Resim
  Tepegöz Prof. Dr. Naciye Yıldız Dünya edebiyatında ve sinema sanatında fantastik tür diyebileceğimiz örnekler her zaman var olmakla birlikte, 2001 yılından itibaren Jhon Ronald Reuel Tolkien’in eserinden beyaz perdeye aktarılan Yüzüklerin Efendisi/Yüzük Kardeşliği, İki Kule ve Kralın Dönüşü gibi filmler, fantastik edebiyat konularının çizgi filmlerle sınırlı kalmayıp canlı kahramanlar vasıtasıyla beyaz perdeye aktarılmasıyla kendisine has bir dünya yarattı. Bu çerçevede, birçok fantastik kahramanın yanı sıra, dev tipleri de ön plana çıktı ve dikkat çekti. Kiklop, Titan gibi eski Yunan destan kahramanı olan devler yanında, Elfler, Gorgoroth, Taşdevler, Dağdevler, Belgermer gibi tipler, anlatı türlerinin tozlu sayfalarından çıkıp beyazperdenin veya çizgi romanların renkli kahramanları hâline geldi ve bütün dünya tarafından yediden yetmişe tanındı. Kendi edebiyatımız açısından baktığımızda dünyanın hemen hemen bütün mitoloji ve destanlarında...

DEMİRCİ DEBET

Resim
  Kaynak Adilhan Adiloğlu Debet'in kökenini araştıran bilim adamları, "Debet" sözüne genellikle şekil yönünden açıklamalar getirmeye çalışmışlar, Nartların demircisi Debet ile demircilik yeteneğiyle meşhur Davut Peygamberin aynı kişiler olduğunu fark edememişlerdir. Karaçay-Malkar Nart destanlarında anlatılan Debet'in, "Davat/Devet" şeklinde varyantları ile "Davut" adı arasındaki benzerlikten yola çıkarak, Nartların tanrı-demircisi Debet ile çeşitli mucizeleri ve "demircilik" sanatıyla ünlü Davut Peygamberi karşılaştırdığımız zaman bu ikisinin ad benzerliği ve "demircilik" özellikleri bakımından aynı kişiler olduğunu görüyoruz. Makalenin Tamamı Karaçay-Malkar Nart Destan Kahramanlarından Demirci Debet N art Destanları Karaçay Malkar Türkleri

POMAK TÜRKLERİ

Resim
  Prof. Dr. Hüseyin Memişoğlu Pomak Türkleri genellikle Rodop Pirin ve Vardar Makedonyası bölgelerinde ikamet etmektedirler. Bunun haricinde bugünkü Bugaristan'ın kuzeyinde Lofça Plevne, Teteven, Orta Bulgaristan'da Filibe civarından ve eski Selanik, Manastır, Kosova ve İşkodra vilayetleri dahilinde de küçük gruplar halinde oturmaktadırlar. Resmi olmayan kaynaklara göre 1931 yılında Bulgaristan sınırları içinde 200.000'den fazla, hudutlar dışında yani Makedonya'nın ve Trakya'nın dağlık kısımlarında da 200.000 Pomak Türk yaşamaktaydı.Onların menşei ve tarihi geçmişi ile ilgili bugüne kadar ciddi ilmi araştırmalar yapılmamış olmasından dolayı bu konu çeşitli yorumlara neden olmuştur. Bulgarlar Pomak Türklerinin "Müslümanlaştırmış Bulgarlar" Yunalılar ise "Müslümanlaştırılmış Grekler" olduğunu iddia etmektedirler.Tabii bunların tarihi gerçeklerle hiçbir ilgisi yoktur çünkü tarihi belgeler tetkik edildiğinde Pomak Türklerinin 11. asırda Vardar Ma...

TASTARAKAY (TASTAR AKAY ) - KELOĞLAN

Resim
  Tastarakay-Keloğlan Dr. Pervin Ergun Altay destanlarının karakteristik motifi olan “Tas, Tastarakay” ile Anadolu Türk masallarının ünlü tipi “Keloğlan” aynı kökten gelmektedir. Altaylardan Balkanlara, bütün Türk dünyasında tanınan karakter,Türk kültürüne has önemli motiflerden biridir. Türkün dünya görüşüne göre kellik, köseliğin zıddıdır ve Tanrı kutunu sembolize eder. Tanrı tarafından yeryüzünü yönetmekle görevlendirildiğine inanan Türk hakanı, zaman zaman kılık değiştirerek halk içinde gezer; hak düzene uymayanları, kötüleri bu şekilde tespit ettikten sonra, cezalandırır. Türk devlet yönetiminin temelini oluşturan bu sistem, kültürümüzün bütün ürünlerinde karakterize edilmiştir. Gerek Altay destanlarında, gerekse Anadolu halk masallarında sıkça görülen Tastarakay-Keloğlan, zeki, muktedir, insanlar tarafından öldürülemeyen, dürüst, kötülere karşı acımasız, uykucu, uyuz kel görünüşlü, komik, zayıf, cılız, kel atlı, vb. özelliklere sahiptirler. Yalnız Altay destanlarında ...

NASRETTİN HOCA, AFANDİ, APANDİ, EPENDİ, KOJA NASIR

Resim
  Prof. Dr. Ali Berat Alptekin Nasreddin Hoca Hazar Denizi’nin doğusundaki Türk boyları arasında Afandi, Apandi, Ependi, Koja Nasır gibi adlarla bilinmektedir. Bugün ünü bütün dünyada bilinen, fıkraları çeşitli amaçlarla başka dillere çevrilen Nasrettin Hoca Hazar Denizi'nin doğusunda mitolojik bir fıkra tipi olarak yaşamaktadır. Şirini köylü olduğu söylenen Nasreddin Hoca ile Altay Türklerinin Tastar Akay (Keloğlan) fıkra tipi bunun güzel örnekleridir.  Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Başkurtistan, Tataristan gibi bağımsız ve özerk cumhuriyetlerde ise Nasrettin Hoca, mitolojik özelliklerinden çok yaşamış bir tip olarak karşımıza çıkmaktadır. Sözünü ettiğimiz ülkelerde Nasreddin Hoca, bazen ölmüş, bazen de yaşayan bir fıkra tipi olarak görülmektedir.  Nasrettin Hoca'nın Altay, Yakut ve Özbekistan'da mitolojik bir kahraman olarak ortaya çıkmasını normal karşılıyoruz. Özellikle Altay ve Yakutların inanışları da bunu gerektirmektedir.  Özbeki...

ECE VE TÖRÜNGEY (HAVVA İLE ADEM, EVE AND ADAM)

Resim
Kitap Kaynak Prof. Dr. Bilge Seyidoğlu Radloff'un Altaylılar arasından derlemiş olduğu yaratılışa ait parçalar arasında insan ve ailenin oluşumuna ait parçalar dikkatimizi çekiyor: Evren Tanrı tarafından yaratılmıştır. Tanrı dalsız ve budaksız bir ağacın bittiğini görür ve "Dalları olmayan ağaca bakmak hoş değil buna dokuz tane dal bitsin" der. Ağaçta dokuz dal biter. Tanrı yine şöyle der: "dokuz dalın kökünden dokuz kişi türesin ve bunlardan dokuz ulus olsun". Böylece Tanrı ' nın Ulus'u meydana gelir. Tanrı onlara bir ağacın meyveleri ile beslenmelerini emreder. Güneşin doğduğu yöndeki beş dalın meyvelerinden yiyecekler, diğer dört dalın meyveleri de yasaklandığı için yemeyeceklerdir. Tanrı Şeytan'ın bu ağaca yaklaşmaması için de yılan'ı ve köpeği bekçi olarak tayin eder, kendi uzaklaşır . Şeytan Tanrı'nın ulusunu kıskanır. Yılan uyurken sessizce içine girer, onun yasak meyveden koparıp yemesini sağlar . Yılan meyveyi Ece adlı bir k...

ALPER TUNGA'NIN TORUNU, İLK TÜRK KADIN HÜKÜMDAR TOMRİS

Resim
  Abdulhalik BAKIR, Ahmet ALTINGÖK Sakaların Horasan sahasına indikten sonra burada bir dünya devleti kurdukları söylenmektedir. Bu devlet Fergana ile Alay vadisi ve Mergab’a kadar olan Batı Pamir sahasını da içerisine almaktaydı. Buradaki Saka İmparatorluğu’nun sınırları İranlı Ahamanişler döneminde Merv şehrinden Hindikuş dağlarına kadar uzanmaktaydı.    Saka Türkleri ve İranlıların bilinen ilk sıcak temaslarının Saka imparatoriçesi Zarin’in Med hükümdarı Striange’nin yapmış oldukları İran savaşlarıdır . Bu savaşın nedeni olarak Sakaların Baktirya’yı aldıktan sonra İran içlerine doğru yürümelerinden kaynaklanmaktaydı. Bu savaşın Sakaların Baktirya’da yerleşmeleri ile son bulduğu ve Ahamanişlerin kurulmasından önce Baktirya halkının tamamen Sakalardan oluştuğu belirtilmektedir.   Sakaların en güçlü hükümdarının ise İranlıların Afrasyab dedikleri Alper Tunga olduğu ve kendisinin Pers hükümdarlarından Keyhüsrev tarafından MÖ 624 yılında öldürülmesinden sonra Sak...

ESİK (ISSIK) KURGANI VE ALTIN ELBİSELİ ADAM, İSKİT TÜRKLERİ’NİN PRENSİ

Resim
  Murat Arık Esik Kurganı (Issık), Kazakistan’da, Alma-Ata şehrinin doğusunda ve 50 kilometre uzaklığında –bir kazak deyimiyle elli şakrım mesafede akan Issık nehrinin sol kenarındaki Issık gölünün kenarında, Esik avdanı yani Kapı Kazasında Esik mezarlığı kompleksi içinde bulunmaktadır. Mezarlık büyük toprak kurganından oluşarak güneyden kuzeye toplam 3 kilometrelik alanı kapsamaktadır. Çoğunlukla bunlar hakanların gömüldüğü kurganlardır. Çapı 30 metreden 90 metreye ve yüksekliği 4 metreden 15 metreye kadar olan kurganların hemen hemen hepsinin tepesinde derin huniler-yama izleri bulunmaktadır. Esik kurganın Türk dil bilimi açısından da önemi büyüktür. Bütün kalıntıların en önemlisi, üzerinde bir tasvir(betimleme, halk ağ zında resim) olan gümü kâsedir ki bu Kazakistan topraklarında keşfedilmiş yazılı dil ile ilgili en önemli eskiçağ kanıtıdır. Esik kurganı üzerinde yapılan laboratuar çalışmaları ve radyo karbon analizlerinin neticesinde; tolgasından(miğfer, başlık) çizmes...

TÜRK HÜKÜMDARININ KUTSAL EŞYALARI

Resim
  Dr. Gözde Sazak Kadim Türk hükümdarlarının günümüze somut olarak ulaşan eşyalarını, hazinelerini, devlet alametlerini kendilerine ait kurganlardan ve kurdukları şehirlerden çıkarılan arkeolojik buluntular sayesinde keşfetmekteyiz. Bu keşif kendi kültürümüzü tanımak, atalarımızın kim olduğunu ve nasıl yaşadıklarını öğrenmek isteyen herkes için çok heyecan ve bilgi vericidir. Hatta o kadar heyecanlıdır ki tüm Batılı (Fransız, Alman, Amerikalı) ve Doğulu (Rus, Çin, Japon) ilim adamları; arkeolog, antropolog, sanat tarihçi ve Türkolog bizim öz Türk tarihimizi ve atalarımızı bizzat araştırmışlardır. Bu sadece heyecandan ötürü değildir tabi ki; yukarıdaki milletlerin ilim adamları Ulu Türkistan coğrafyasında 2400 yıl boyunca Türklerin yönetmediği bir dönem ve bölge bulamamışlar ve bu araştırmaları “problematik (tartışmalı)” sıfatı ile sürdürmüşlerdir. Bunun iki sebebi olabilir: 1. uluslararası arkeolojik akademik literatürde Türk devlet ve hükümdarlarının bu etkili izler...

TÜRK KÜLTÜRÜNDE TURNA VE GÖBEKLİTEPE

Resim
  Doç. Dr. Mehmet TEMİZKAN Gökyüzünün kutsal, buna karşılık yeryüzünün kötü kabul edilmesiyle ölüm arasında da bir ilişki vardır. İnsanların iyi ve kötü olmalarının tabiî bir sonucu, insan ruhunun da“yaruk” (parlak, aydınlık) ve “kararıg” olmak üzere iki yönünün bulunduğuna inanılmaktaydı. Ölümden sonra, “kararıg” ruh yeraltına giderken “yaruk” ruh, buhar olup gökyüzüne uçmaya çalışmaktaydı. Ruh, bazen de “turna” şekline girerek göğe uçuyordu. Kutsal olan ata ruhunun kaplan gibi bir güç tarafından kapılmasını önlemek için, ölümün simgesi olan kuzeye doğru dönülerek ruh geri çağrılmaktaydı. Bu tören, uzakta ölenler için de yapılmaktaydı . “Buhar olup” ya da “turna şekline girip” gökyüzüne uçan ruh, geri çağrıldığında da muhtemelen yine “buhar” veya “turna” olarak dönmekteydi.   Urfa Göbeklitepe Turnaları Ruhun iki yönünün bulunması ve ölümden sonra gittikleri yerlerle ilgili bilgilerin en eski kaynağı, Çin’deki Çu dönemiyle ilgili kayıtlardır. Emel Esin, Eberhard’ın ...

ERKEN DEVİR TÜRK SANATINDA RUNİK YAZILI/TAMGALI MADENİ KAPLAR

Resim
  Nagyszentmiklos Hazinesi , Viyana ve Budapeşte Sanat Müzesi Dr. J.Özlem Oktay Çerezci Türkler’de maden sanatı oldukça önemli bir yere sahiptir. Erken devir Türklerinde gerek gündelik hayatta kullanılan gerekse ritüel amaçlı olarak karşımıza çıkan araştırma konusu madeni kaplar, bu anlamda Türk kültürü için bütünleyici ve ayrıcalıklı özellikler barındırmaktadırlar. Söz konusu madeni kapların bazıları ise runik yazıtlara ve/veya tamgalara sahip olmaları ile dikkat çekmektedirler. Çünkü yazıtlar ve tamgalar aidiyet göstermeleri ile bir tür imza olarak düşünülebilirler. Türk sanatında Asya Hunlarında, Avarlar, Peçeneklerde, Orta ve İç Asya toprakları ile Doğu Avrupa’da rastlanan Runik yazıtlı ve/veya tamgalı madeni kaplar, ortak özelliklerinin yanı sıra, gerek biçim gerekse süsleme açısından farklılık ve çeşitlilik göstermektedirler. Sözü edilen bu nokta onların çok geniş bir coğrafyaya ve döneme yayılmalarından kaynaklanmaktadır. V.I Maljusenko Özel Kolleksiy...

SARMATLAR

Resim
  M.Ö. 1. yy Sarmat Altın Kemer Tokası, Hermitage Müzesi Umut BADAKOĞLU Çalışmanın konusu gereği yalnız Sarmatlardan değil, Sarmatların bir parçası olduğu İskitler ve onların boylarına da bu çalışmada hem antik, klasik hem de modern kaynaklar kullanılarak değinilmiştir. Kullanılan kaynakların birçoğunda Massagetlerin , Sakaların, Kimmerlerin ve Sarmatların İskit oldukları söylenmiştir, bu durum onların kültürel, sosyal yaşam, dini ve askeri anlamda neredeyse aynı olmalarından dolayı olsa gerektir.  Kazakistan Aytrau Kurganından Çıkan Sarmat Eseri Sarmatlar iklimin kuraklaşmasından dolayı bu bölgeleri terketmiş ve batıya göçmüş ve Ukrayna bölgesine, Britanya Adasına, Macar ovasına, Sırbistan ve Romanya bölgesine kadar Alan , Roksolan, Yazıg Sarmat boylarıyla yerleşmişlerdir. İskit ve Sarmatlar olasıdır ki kendi yurtlarında kısmen yarı göçer yarı çifçi bir şekilde yaşamaktaydılar, çünkü onların çiftçilik yaptıklarına dair bilgiler de bulunmaktadır. Buna rağmen göçere...